Dijital Biz Dergisi | Özel Röportaj

 

Dr. Ali Taha KOÇ

T.C. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi

Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı, Kamu Dijital Dönüşüm Lideri

Mart 2021

 

Dijital Gelecek

 

Gelin dijital geleceğimizi hep birlikte inşa edelim…

 

Özgeçmiş

Lisans eğitimini 2001 yılında, tam burslu olarak girdiği Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde bitirdikten sonra, yüksek lisans ve doktorasını yine burslu olarak ABD’deki Teksas Üniversitesi Dallas Elektrik Mühendisliği bölümünde tamamlamıştır.

2006 yılında Ar-Ge mühendisi olarak ABD’de Intel’e katılan Koç, Intel’de bulunduğu süre içerisinde 61 patent geliştirmiş, 23 makalesi bilimsel dergilerde yayımlanmış, uluslararası birçok proje geliştirmiş ve yönetmiştir. 2013 yılında Intel’de en çok patent üreten 10 mühendisten biri olarak ödül almıştır.

2014 yılında Türkiye’ye dönüş yapmasından sonra Başbakanlık Baş Müşaviri olarak göreve başlamış ve aynı yıl Cumhurbaşkanlığı Bilgi Teknolojileri Başkanlığına atanmıştır. Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Politikaları Başkanlığında Devlet Bilgi Koordinasyon Merkezi’nin kurulum sürecini yönetmiş ve bu kapsamda tüm bakanlıklardan ve güvenlik birimlerinden Cumhurbaşkanlığı’na bilgi akışı sağlanmıştır. 12 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığına atanmıştır.

Cumhurbaşkanlığındaki görevlerinin yanı sıra Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş. yönetim kurulu üyesi olan Koç, ileri derecede İngilizce bilmekte olup, Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora dersleri de vermektedir. Aynı zamanda lisanslı bir pilot olan KOÇ, evli ve bir çocuk babasıdır.

Kurumunuz, sektörünüz ve faaliyet alanlarınız ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Yaşadığımız çağın en dikkat çeken özelliği, baş döndürücü bir hızla gelişen dijital teknolojiler ve bu teknolojilerin toplum üzerinde meydana getirdiği dönüşümlerdir.

İşletmelerin hayatta kalmak için dijital olarak hızlı bir şekilde dönüştüğü ve rekabet gücünü artırmaya çalıştığı, kamunun sadece kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınmasından değil, kurumlar arası iş birliğini artırarak kamu verisinden daha fazla değer üretmeyi hedeflediği, bireylerin dijital teknolojilerin kullanımına yönelik yetenek dönüşümlerini gerçekleştirmeye çalıştıkları bir dönemi yaşamaktayız.

Dijital teknolojiler ve büyük ölçekli veri akışları, insanların yaşama ve çalışma, birbirleriyle etkileşim, ekonomiye katılma ve kamuyla ilişki kurma şeklini temelden değiştirmektedir.

Kamu perspektifinden, dijital dönüşüm vaadini ortaya çıkarmanın anahtarı, tüm alanlarda entegre ve tutarlı politikalar geliştirmekten geçmektedir.

Bugüne kadar ülkemizde kurum ve kuruluşlar, ihtiyaçları doğrultusunda dijitalleşmeye yönelik çeşitli çalışmalar yürüttü. Ancak bu çabalarla dijitalleşme açısından belirli ölçüde yol alınsa da, üst seviye koordinasyondan yoksun ve tekil ihtiyaçlara odaklı bu girişimler, maalesef makro düzeyde bir dönüşüm sağlayamadı.

Ulusal stratejilerde ortaya konan hedeflerin büyük bir kısmı birden fazla kurum veya kuruluşun eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Bu eşgüdümün sağlanması ise merkezi koordinasyon işlevi olan kurumsal ve güçlü bir üstyapının teşkili ile mümkün olabilecekti.

Nitekim ülkemiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş ile birlikte hızlı, efektif ve etkin bir yönetim şekline kavuşmuştur.

Dijital dönüşümden beklenenlerin gerçekleşebilmesi için kurumlar arası iş birliğinin geliştirilmesi, ortak altyapıların kurulması ve kullanılması, veriye dayalı etkin karar alma süreçlerinin oluşturulması, nitelikli insan kaynağı ve kapasitesinin geliştirilmesi ile vatandaş odaklı, güvenilir, birlikte çalışabilir, bütünleşik ve etkin bir Dijital Türkiye yapısının kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Bu sebeple, Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsına bağlı olarak, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kapsamında Dijital Dönüşüm Ofisimiz kurulmuştur.

Dijital dönüşüm denilince aklımıza genelde teknoloji geliyor, ama esasında Dijital Dönüşüm, dijital teknolojilerin kullanımı ve geliştirilmesi yoluyla, ekonomik ve sosyal refahın artırılmasına yönelik insan, iş süreçleri ve teknoloji unsurlarında gerçekleştirilen bütüncül bir dönüşümü ifade etmektedir.

Dijital dönüşüm kendi içinde bir amaç gibi gözükse de aslında bir araçtır.

Malumunuz, dijital altyapı ve uygulamalar sosyo-ekonomik yaşamın tüm boyutlarını ve kesimlerini etkileyen “genel amaçlı teknoloji” haline geldi ve bu süreç özellikle yapay zekâ gibi veriden değer üretmeye odaklı teknolojilerin yaygınlaşmasıyla devam ediyor.

İnancımız odur ki; bu alandaki teknolojik altyapı ile insanların dijital teknolojileri kullanabilme yeteneğini artırdığımız ve tüm sektörlerdeki iş süreçlerimizi de buna göre yeniden tasarlayabildiğimiz ölçüde, hem normal ekonomik aktivitelerdeki katma değeri ve rekabet gücümüzü artırmış hem de pandemi gibi beklenmedik durumlara adapte olabilme kapasitemizi yükseltmiş olacağız.

DDO olarak çalışmalarımızın kapsamını ve odağını bu vizyonla şekillendiriyoruz.

Dijital Dönüşüm Ofisimiz bünyesinde kurduğumuz;

  • “Dijital Dönüşüm Koordinasyon Dairesi” ile ülkemizde insan, iş süreçleri ve teknoloji alanında bütüncül bir dönüşümü gerçekleştirmek,
  • “Dijital Teknolojiler, Tedarik ve Kaynak Yönetimi Dairesi” ile teknolojiyi sadece tüketen değil üreten bir Türkiye olmak için, millî teknolojilerin ve yenilikçi çözümlerin geliştirilmesine katkı sağlamak,
  • “Dijital Uzmanlık, İzleme ve Değerlendirme Dairesi” ile kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi ve iletişim teknolojileri projelerinin planlanması ve yürütülmesine teknik destek sağlamak,
  • “Siber Güvenlik Dairesi” ile siber güvenlikle ilgili politika, strateji ve eylem planlarını hazırlayarak, ülke çapında etkin şekilde uygulanmasını sağlamak,
  • “Büyük Veri ve Yapay Zekâ Uygulamaları Dairesi” ile büyük veriden değer ekonomisine geçişi gerçekleştirmek ve
  • “Uluslararası İlişkiler Dairesi Başkanlığı” ile de dijital dönüşüm alanında uluslararası kuruluşlar ve ülkelerle iş birliğini artırmaya yönelik,

Tüm paydaşlarla birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Dijital dönüşümü hayata geçirmede doğru vizyon ve stratejinin varlığı ne kadar önemliyse, sürecin bu alanda bir lider öncülüğünde yürütülmesi de dijital dönüşümün hayata geçirilmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Bu kapsamda, 24 Ekim 2019 tarihli ve 30928 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 48 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kapsamında Dijital Dönüşüm Ofisinin görev ve teşkilat yapısı detaylandırılarak, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı, Kamu Dijital Dönüşüm Lideri olarak tanımlanmıştır.

Kamu Dijital Dönüşüm Lideri, kamu kurumlarının performans ve hizmetlerinin verimliliğini artırmak ve kamunun dijital dönüşümüne öncülük etmek amacıyla kamuda dijital dönüşüm stratejilerinin oluşturulması ve uygulama süreçleri başta olmak üzere dijital dönüşüm yol haritalarının hazırlanmasından sorumludur.

Bu açıdan Kamu Dijital Dönüşüm Lideri bir pozisyon olmayıp, bir fonksiyon olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dijital Dönüşüm alanında başarılı ülkeler incelendiğinde, “Bilişim Üst Yöneticisi (Chief Information Officer, CIO)” veya “Dijital Dönüşüm Lideri (Chief Digital Officer, CDO)” pozisyonlarının kamu yönetimine uyarlandığı görülmektedir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimizin ilk kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma Planında, her alanda verimliliği artırarak, milli teknoloji hamlesiyle uluslararası düzeyde rekabet gücü kazanılmasına yönelik daha fazla değer üreten bir ekonomik ve sosyal kalkınma süreci öngörülmektedir.

Dijital Dönüşüm Ofisi olarak, kurumlar, altyapı ve becerilerdeki yetkinliği artırmak amacıyla, On Birinci Kalkınma Planında kritik teknoloji alanları olarak belirlenen yapay zekâ, büyük veri ve siber güvenlik alanlarının yanı sıra kamunun dijital dönüşümünde Dijital Türkiye hizmetlerinin sunumuna aracılık ederek, kurumlar arası iş birliğini artırmaya yönelik çalışmaları sürdürmekteyiz.

Bu kapsamda, kamu hizmetlerinin kullanıcı odaklı bir bakış açısıyla, etkinliği ve birlikte işlerliği sağlayacak modernizasyon ve süreç iyileştirmelerini yaparak elektronik ortama taşınması ve e-Devlet Kapısı üzerinden sunulmasına yönelik çalışmalara hız vermiş durumdayız.

Amacımız sadece hizmetlerin dijitalleşmesi değil bu hizmetlerin performans ölçümlemelerinin de yapılabilir hale getirilmesidir.

Bir taraftan buna yönelik çalışmalarımız devam ederken diğer taraftan e-Devlet anlayışına yeni bakış açıları geliştirerek veri yönetimi ve güvenliği konusunda atılan adımların ardından yerli ve milli yazılımlar/ürünler üzerinde koşan bir dijital devlet altyapısını hayata geçirmektir.

Kamu hizmetlerinin dijitalleşmesi ve sonucunda oluşan Dijital Türkiye Portali başlı başına bir başarı hikâyesidir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde, 18 Aralık 2008 tarihinde açılışı yapılan e-Devlet Kapısı bugün 12 yaşında.

O gün, 22 kamu hizmetiyle açılan e-Devlet Kapısı üzerinden, bugün 741 kuruma ait 5 bin 566 adet hizmet sunulmaktadır.

Kullanıcı sayımız 53,3 milyonu aşmıştır.

Bildiğiniz üzere e-Devlet Kapısı 15 yaş üstü vatandaşlarımıza hizmet vermektedir.

Şifre zarfı alma yeterliliği bulunan toplam nüfusumuzun yaklaşık yüzde 83’ü e-Devlet Kapısı kullanıcısıdır. Bu oranı detaylandıracak olursak;

  • 15-30 yaş arası nüfusun %77’si,
  • 30-45 yaş arası nüfusun %92’si,
  • 45-65 yaş arası nüfusun %85’i
  • 65 yaş üstü nüfusun ise %66’sı

e-Devlet Kapısı kullanıcısıdır.

Yaş grupları arasında %66 oranıyla en düşük kullanıcı yüzdesine sahip 65 yaş üstü kullanıcı sayısı yaklaşık 4,98 milyondur. Gerçi bu haliyle bile sırf 65 yaş üstü kullanıcı sayımız, Lüksemburg’dan Estonya’ya kadar bazı Avrupa Birliği ülkelerinin toplam nüfusundan daha fazladır.

65 yaş üstü kullanıcı sayımızı artırmak ve özellikle pandemi döneminde sağlıklarını korumak amacıyla evden çıkmadan işlem yapabilmeleri amacıyla bir proje başlattık.

Bu projemiz Ankara ve İstanbul’da hayata geçti.

Adrese Teslim Şifre Başvurusu Hizmetinin pilot uygulaması neticesinde 65 yaş üstü olup daha önce şifre almamış vatandaşlarımıza, başvurmaları halinde şifrelerini evlerinde teslim ediyoruz.

Artık yaşlılarımız gelemiyorsa biz onlara gidiyoruz.

Tıpkı, e-Devlet Kapısı üzerinden hizmetleri vatandaşımızın ayağına götürdüğümüz gibi.

Tabi ki şifre zarfı haricinde, İnternet Bankacılığı, E-İmza, Mobil İmza ve T.C. Kimlik Kartı ile de e-Devlet Kapısı’na giriş yapılabilmektedir. Bu yöntemlerden biri ile giriş yaptıktan sonra şifre oluşturulabilmekte ve sonraki girişlerde bu şifre kullanılabilmektedir.

e-Devlet Kapısı aracılığıyla sunulan bilgi ve hizmetlerin mümkün olan en geniş kitleye sunulabilmesi ve erişilebilirliğinin tüm vatandaşları kapsayabilmesi en önemli hedeflerimiz arasındadır.

Engelleri e-Devlet Kapısından verilen hizmetlerle aşmaya çalışıyoruz.

Birçok kurumumuzun engelli vatandaşların iş ve işlemlerini ilgilendiren hizmetleri e-Devlet Kapısı’na entegre etmesiyle, bu hizmetler için engelli vatandaşlarımızın kurumlara gitme gerekliliği de ortadan kalkmıştır.

e-Devlet’te Engel Yok projesi kapsamında gerçekleştirilen Engelsiz Çağrı Merkezi projesi ile işaret dili bilen e-Devlet Kapısı Çağrı Merkezi çalışanları ile görüntülü olarak görüşme imkânına kavuşan engelli vatandaşlarımız e-Devlet Kapısı ile ilgili tüm soru ve sorunlarına buradan destek alabilmektedir.

Engelliliğin birey ve ailesi için zorlu yaşam koşullarını beraberinde getirdiğini unutmamalıyız. “Engelsiz bir dünya için engelleri e-Devlet Kapısıyla aşalım” sloganıyla çıktığımız yolda, onların yaşadığı sorunların çözümüne yönelik hepimize büyük görevler düşmektedir.

Hayatımızı, yaşam şeklimizi ve alışkanlıklarımızı etkileyen Covid-19 salgını, telekomünikasyon alt yapısı ile birlikte dijital teknolojilerin kullanımının ne denli önemli olduğunu ve krizden çıkış için yeni fırsatlar doğurduğunu bize bir kez daha hatırlattı.

Vatandaşlarımızın ihtiyaç duyduğu işlemlerin birçoğunu e-Devlet Kapısı üzerinden yapabilmeleri, Covid-19 ile mücadelede sosyal izolasyonun sağlanmasında çok önemli bir rol oynamaktadır.

Nitekim pandemi sürecinde;

  • Ücretsiz maske başvurularından,
  • Seyahat İzin Belgelerine,
  • Pandemi Sosyal Destek Başvurularından
  • HES Kodu üretme ve listelemeye

kadar birçok hizmet e-Devlet Kapısı üzerinden sunulmaya başlanmıştır.

Bunların yanı sıra;

  • Adınıza kayıtlı gayrimenkul satış işlemi başvurusu yapabilir,
  • İhtiyaç anında araç muayene raporunuzun barkotlu çıktısını alabilir,
  • Adınıza açılmış tüm mobil hatları görüntüleyebilir,
  • Nüfus Müdürlüklerine gitmeden adres değişikliği yapabilir,
  • Hangi bankada hesabınız olduğunu anında öğrenebilirsiniz.

Ayrıca, abone sayısı 200.000’in üzerinde olan Mobil, Sabit, İnternet, Kablo Tv ve Uydu İşletmecilerine ait Borç/Alacak Sorgulama ve Ödeme/İade İşlemlerinizi e-Devlet Kapısı üzerinden yapabilir, mobil ve internet abonelikleri kapsamında 12 farklı operatörün sunmuş olduğu hizmetlere ait fesih ve başvuru işlemlerinizi artık bayiye gitmeden dijital ortamda gerçekleştirebilirsiniz.

Sosyal yardım ödemeleri, emekli maaşları, kısa çalışma ödeneği, doğum yardımı gibi PTT üzerinden adınıza yapılan kurum ödemelerine ait sorgulamaları da artık e-Devlet Kapısı üzerinden yapabilirsiniz.

Dijital Dönüşüm Ofisi olarak sadece e-Devlet Kapısında sunulan hizmetlerin sayısının artırılmasına yönelik çalışmalara değil, aynı zamanda hizmet kapsamının genişletilmesi ve bütünleşik hizmetlerin dijital ortama aktarılmasına da hız vermiş durumdayız.

Bu kapsamda, 9 Haziran 2020 tarihinde ilk bütünleşik hizmetimiz olan “Araçlarım Bütünleşik Hizmeti”ni açtık. Bugüne kadar 86 milyondan fazla kullanılan “Araçlarım Bütünleşik Hizmeti” ile kullanıcılar; araçlarına ait sigorta, ceza, muayene, otoyol geçişi ve borç durumu bilgilerini görüntüleyip ödeme işlemlerini yapabiliyorlar.

Bunun yanı sıra çalışma hayatını oluşturan iş ve işlemlerin bütünleşik bir yapıda sunulması için “Çalışma Hayatım Bütünleşik Hizmeti” ile

Adrese dayalı iş ve işlemlerin bütünleşik bir yapıda sunulacağı “İkametgâhım Bütünleşik Hizmeti”nin açılması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Bu süreçte, iş sürekliliği ve esnekliğinin sağlanması amacıyla dijital hizmetlerin kullanımı her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır.

2008-2018 yılları arası 11 yılda e-Devlet Kapısına toplam giriş sayısı 2.635.151.321’dir.

Dijital Dönüşüm Ofisi olarak yaptığımız çalışmalar neticesinde son iki yılda e-Devlet Kapısına toplam giriş sayısı 3.485.415.082’dir.

2019 yılında 1,1 milyar olan giriş sayısı 2020 yılı sonunda 2.305.790.643’e erişmiştir.

Dijital Dönüşüm sadece hizmet sunumu değil, iş süreçlerini de sadeleştirmeyi gerektirir.

Bürokratik işlemlerde kaybedilen zamanı telafi etmek, vatandaş ile özel sektör üzerindeki bürokratik yükleri azaltmak amacıyla Ofisimizin koordinasyonunda;

1 Cumhurbaşkanlığı Kararı, 41 Yönetmelik ve 13 Tebliğ’de değişiklik yapılarak Resmi Gazete’de yayımlanmış ve 111 süreç sadeleştirilmiştir.

Bu sayede hizmet başına düşen ortalama belge sayısı azaltılmıştır.

“Sıfır belge” esasına dayalı kamu yönetimi için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Toplumun ve kişilerin sağlığını korumak ve virüsün yayılım hızını düşürmek amacıyla, sokağa çıkma yasaklarından, seyahat kısıtlamalarına, okullar için uzaktan eğitimden, sportif ve sanatsal bütün etkinliklerin ertelendiği bir dönemi yaşamaktayız.

Bu hızlı geçiş sürecinin toplumsal hayata etkisini en aza indirebilmek amacıyla dijital teknolojilerin kullanımı hızla arttı ve uzaktan çalışma, uzaktan eğitim gibi kavramlar daha da önem kazandı.

Covid-19 salgını, 188 ülkede okulların kapanmasına yol açmış, bu durumdan dünya çapında 1,5 milyardan fazla öğrenci etkilenmiştir.

Ülkemiz, Çin’den sonra, milyonlarca öğrenciye ulusal çapta uzaktan eğitim başlatan ikinci ülke olmuştur.

Türkiye’nin dijital eğitim platformu EBA, tüm özellikleri ve binlerce içeriğiyle uzaktan eğitim sürecinde yanımızda yer almaktadır.

Nitekim 23 Mart 2020 tarihi itibariyle 18 milyonun üzerinde öğrenci tarafından kullanılan “eba.gov.tr” milyarlarca kez tıklanmıştır.

Hızla değişen dünyamızda, sadece temel eğitime değil, yaşam boyu öğrenmeye yönelik ortamların da yeniden düzenlenmesine önem vermekteyiz.

Artık sadece kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınmasından değil, kamu verisinden daha fazla değer üretmeyi konuşmalıyız.

Covid-19 salgını ile birlikte hız kazanan dijitalleşme sürecine bağlı olarak veri üretimi ve kullanımı her geçen gün artmaktadır.

Kamu sektöründe veriye dayalı bir kültür oluşturmak amacıyla, kamu kurumlarımızın tüm verilerine ilişkin standart ve tanımlamaların yer alacağı “Ulusal Veri Sözlüğü” çalışmalarını başlattık.

Kamunun operasyonel verimliliğini artıracak Ulusal Veri Sözlüğü sistemi yazılım alt yapısı “https://uvs.gov.tr” adresi üzerinden hizmet vermeye başlamıştır.

Ulusal Veri Sözlüğü (UVS) sistemi ile birlikte kamu kurumlarımızın, tüm uygulama, platform ve altyapı katmanlarında kullandıkları verilere ilişkin standartları ve veri sahipliği/sorumluluğu belirlenecek, kurumsal hafızanın kişilerden bağımsız olarak yönetilebilmesi sağlanacak ve kurumlar arası entegrasyon sorunları en aza indirgenecektir.

Ulusal Veri Sözlüğü Projesi hedeflerimiz arasında;

  • Kamu Kurumlarının Ortak Bir Dil Oluşturması,
  • Ulusal Veri Envanterinin Hazırlanması,
  • Verilerin Standartlaştırılarak Tekil Hale Getirilmesi ve
  • Merkezi Servis Tasarım Platformunun oluşturulması

yer almaktadır.

Yapılan bu çalışmaların bir sonucu olarak, kamu kurumlarında ortak bir veri dili oluşturarak ulusal veri envanteri hazırlanmaktadır.

Söz konusu verilerin açık devlet verisi olarak kamuyla paylaşılabilmesi için “Açık Veri Portali” üzerinde çalışmaktayız.

Kamu verilerinin açık devlet verisi olarak paylaşılabilmesi süreçleri teknik, yasal ve organizasyonel bir dizi süreci barındırmaktadır.

Açık Veri Projesi kapsamında yürütülen açık devlet verisi portali olan “veri.gov.tr”nin yazılım altyapısı tamamlanmıştır.

Açık veri uygulamalarının artık sadece ülke sınırları içerisinde değil, birçok ülkenin bir araya gelerek destekledikleri açık veri ekosistemlerine doğru evrildiğini bilmekteyiz.

Uluslararası veri aktarımlarının nasıl düzenleneceği konusundaki tartışma, dünyanın herhangi bir yerinde verilerin nasıl saklanacağı, işleneceği ve bunlara nasıl erişileceği gibi dikkate alınması gereken bir dizi önemli konuyu beraberinde getirmektedir.

Özellikle kişisel verilerin korunumu kapsamında veri gizliliğinin temel bir insan hakkı olduğu unutulmamalıdır.

Çalışmalarımızı bu bilinçle sürdürmekteyiz.

Her veri konuşur ve bir şeyler söyler.

Verinin değere dönüşmesi ancak yerli ve milli bir anlayışla mümkündür.

Verinin değere dönüşmesinde kullanılan önemli araçlardan birisi de yapay zekâ teknolojileridir.

Yapay zekâ alanında olmazsa olmazımız; Türkiye’nin verisinden değer üretebilmek, yerli ve milli yazılımlar geliştirerek toplumumuza ve ekonomiye katkıda bulunabilmektir.

2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Programında yer alan Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi hazırlık çalışmalarına Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız ile birlikte devam etmekteyiz.

Ulusal Yapay Zekâ Stratejimiz, yapay zekâ teknolojileri alanında yol haritasını ortaya koymakta, kritik teknoloji alanlarına yönelik atılması gereken adımlar ile yapay zekâ alanında nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesi ve toplumsal dönüşüm için yapılması gereken öncelikli çalışmaları içermektedir.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 yılına doğru ilerlerken kritik teknolojilerin yerlileştirilmesiyle beraber toplumsal refahı artıracak dijital hizmetlerin yaygınlaştırılması, ülkemizin önemli öncelikleri hâline geldi.

Bu kapsamda; yapay zekâ alanı bir tercih meselesi olmayıp “Dijital Türkiye” vizyonu ve “Milli Teknoloji Hamlesi” doğrultusunda kalkınma hedeflerimizin en büyük taşıyıcılarından biridir.

Bu bakış açısıyla hazırladığımız ‘Ulusal Yapay Zekâ Strateji Belgesi’, yapay zekâ çağında ilk adımlarını atarken, ülkemizin nasıl bir yol izleyeceğinin yalın, gerçekçi, somut ve anlaşılır bir ifadesidir. Farklı teknolojilerin yakınsaması göz önünde bulundurularak toplumsal ve ekonomik ortak geleceğimize dair tasarımlar ve değerlendirmeler yapıldı.

Ulusal politikalar ve uluslararası kuruluşların yapay zekâ strateji önerileri doğrultusunda 2021-2025 dönemini kapsayacak Ulusal Yapay Zekâ Stratejimizde stratejik öncelikler belirlenmiş olup kurum ve kuruluşların görüşüne açılmıştır.

Bu çalışmaların yanı sıra Gazi Üniversitesi ile birlikte yapay zekâ algoritmaları ile MR görüntülerinin saniyeler içinde değerlendirilmesine imkân sağlayan Türk Beyin Projesi’ni geliştirdik.

OECD ülkelerinde her yıl ortalama 1000 kişiye 52 MR çekilirken, Türkiye’de her 1000 kişi için 119 MR çekiliyor. Yani OECD ülkeleri arasında kişi başına en fazla MR tetkiki yapılan ülke Türkiye.

Amacımız sağlık personellerimizin yerini alacak değil onlara yardımcı olacak bir sistem geliştirmekti.

Bu projede; beyin tümörü olan hastaların MR’ları incelenerek yapay zekâ algoritmalarının geliştirilmesi sağlandı.

Yapılan çalışma Gazi Hastanesi sistemine entegre edilerek hâlihazırda hastaların tanılarında kullanılabilmektedir.

Bu yönüyle hayata geçmiş ülkemizdeki ilk proje olup; doktorların yerini almak yerine, doktorların işlerini kolaylaştırmak adına hizmete sunulmuş bir karar destek sistemi vazifesi görmektedir.

Benzer şekilde “Akciğer Grafilerinden Covid-19 Tespiti” projesinin ise deneyleri bitmiş olup ürünleştirme aşamasındadır.

Aynı zamanda, Mamografi çekimlerinden “Meme Kanseri Tespiti” ve Bilgisayarlı Tomografi görüntülerinden “Mide Kanseri Sınıflandırması” üzerine çalışmalarımız devam etmektedir.

Teknolojiyi sadece tüketen değil üreten bir Türkiye olmak için, “Milli Teknoloji Hamlesi” sloganı ile çıktığımız yolda, geliştirilmesini desteklediğimiz yerli ve milli teknolojilerin, başta kamu olacak şekilde tüm sektörlerde yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

5G ye giden yol yerli haberleşme teknolojilerinden geçiyor.

5G, bir sonraki mobil teknoloji değil, aynı zamanda mevcut kaynakların çok daha verimli kullanılmasına olanak sağlayan bir paradigma değişimidir.

Temelinde farklı teknoloji, cihaz ve uygulamaların birlikte etkin çalışmasını temin eden 5G, mobil ve sabit geniş bant pazarında yeni rekabet biçimlerini teşvik etmenin yanı sıra yeni uygulama ve hizmetlerin daha yüksek hızlarda kullanılmasını desteklemektedir.

Ülkemizin haberleşme alanındaki dışa bağımlılığını azaltmak, 5G’ye giden süreçte mobil işletmecilerin şebekeye ilişkin yapacağı donanım ve yazılım ihtiyaçlarını karşılamak ve elektronik haberleşme sektöründe yerli ve milli bir üretim ekosisteminin hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımızın öncülüğünde “Yerli ve Milli 5G Haberleşme Şebekesi Projesi” geliştirilmiştir.

Bu projenin somut bir çıktısı olan, Türkiye’nin ilk yerli ve milli baz istasyonu ULAK’ın Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde kurulum ve kullanımına öncülük ederek, ULAK’ın tüm operatörlerimizin tercihi haline gelmesine vesile olduk.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin mobil iletişim altyapısının ULAK baz istasyonlarıyla karşılanmaya başlanması, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, dijital dönüşüm ve bu dönüşümü destekleyecek iletişim altyapılarında yerlileşme ve millileşme gayretlerine verdiği desteğin önemli bir göstergesidir.

Geldiğimiz noktada, 12 Şubat 2021 tarihi itibariyle, aktivasyon sürecinde olan 182 adet baz istasyonu dâhil toplam 1.595 adet yerli ULAK baz istasyonu faaliyet göstermektedir. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız ile birlikte bu sayıyı artırmak için var gücümüzle çalışıyoruz.

Bu tür teknolojilerde bilgi birikimi hep bir önceki teknolojinin üstüne koyarak gelişir. 4G’yi yapmadan 5G yapamayacağımız gibi 5G yapmadan da gelecek nesil iletişim altyapılarında söz sahibi olamayız.

4G insanlar için yapılmış son teknoloji iken, 5G’nin odağında nesneler olacak.

Bütün nesnelerin konuşabildiği bir döneme doğru gidiyoruz.

Yakın gelecekte çevrimiçi olacak milyarlarca cihazın ürettiği artan veri talebini karşılamak için yeni nesil iletişim altyapısı olan 5G teknolojileri kullanılacak.

Bugün artık gücün belirleyicisi, sahip olunan veri ve bunları işleme kabiliyetidir.

Bu nedenle dijital çağda sadece veriye değil, veriden değer üretmeye odaklı bir yönetişim anlayışıyla çalışmaktayız.

Dijital Dönüşüm konusunda görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye dijital dönüşümde hangi aşamada? Kurumunuz hangi aşamada, planlarınız nelerdir?

Ölçemediğiniz şeyi yönetemezsiniz!

Yürütülen çalışmalarımızın neticesinde ülkemiz uluslararası endekslerde büyük başarılara imza atmaktadır.

Birleşmiş Milletler tarafından 2001 yılından bu yana iki yılda bir üye ülkelerin e-Devlet gelişmişlik düzeyi belirleniyor.

Kamu sektörünün etkinliğini, şeffaflığını ve verimliliğini artırmak amacıyla bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımının değerlendirmesi yapılıyor.

Ülkemiz temmuz ayı sonunda yayınlanan Birleşmiş Milletler 2020 yılı e-Devlet Gelişmişlik Endeksinde 193 ülke arasında, Çevrim İçi Hizmet Endeksinde 22’nci, e-Katılım Endeksinde ise 23’üncü sıraya yükselmiştir.

Benzer şekilde,

23 Eylül tarihinde yayınlanan “AB 2020 Yılı e-Devlet Endeks Çalışmaları”nda ise Kullanıcı Odaklılık başlığında 36 ülke arasından 4’üncü olmuştur.

Bu başarı yalnızca kullanıcı odaklılıkla sınırlı değildir.

  • Temel Altyapılar kategorisinde 21. sıradan 9. sıraya,
  • Şeffaf Devlet kategorisinde 26. sıradan 14. sıraya,
  • Sınır Ötesi Hizmet Sunumunda 31. sıradan 22. sıraya olmak üzere,

Endeksin genelinde 26’ncı sıradan 13’üncü sıraya yükselmiş bulunmaktayız.

Fransa ülkemizin ardından 14’üncü, İngiltere 22’nci ve Almanya 26’ncı sırada yer almaktadır.

Amacımız bu tür endekslerde ilk 10 sıra içerisinde yer almak ve bunu sürdürülebilir kılmaktır.

Bu başarılar yalnızca e-Devlet Gelişmişlik Endeksleriyle sınırlı değil. Daha güvenli bir dijital ortam için gerekli koşulları oluşturmak, riskleri tanıtmak ve yönetmek için doğru dijital beceri ve araçları sağlamaya çalışıyoruz.

Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) tarafından ülkelerin siber güvenlik olgunluğunu ölçen Global Siber Güvenlik Endeksi (Global Cyber Security Index) 2018 sıralamasında da Türkiye dünya karşılaştırmasında 43. sıradan 20. sıraya yükseldi.

Bu dönem hukuki düzenlemelerin hazırlanması, teknik dayanıklılık, organizasyonel yapılanma, kapasite geliştirme ve uluslararası iş birliği alanlarında yapılan değerlendirmede toplamda 0,853 puan ile 11.  sırada yer almaktayız.

175 ülkenin yer aldığı bu derecelendirmede, e-Devlet Gelişmişlik Endekslerinde olduğu gibi Siber Güvenlik Endeksinde de Rusya, Almanya, İtalya, Belçika gibi birçok ülkenin önündeyiz.

Bildiğiniz üzere, sosyal ve ekonomik kalkınmanın itici gücü olan bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, toplumları dijitalleşme alanında hızla dönüştürmekte.

Bu durum bilgi ve iletişim sektöründe erişim ve kullanımın ulusal seviyede ölçülebilmesi için güvenilir, kapsamlı ve karşılaştırılabilir istatistiklere olan ihtiyacı doğurmaktadır.

Ülkemizde bugüne kadar e-Devlet politikalarının etkinliğini ölçmeye yönelik sürekli ve sistematik bir endeks çalışması mevcut değildi.

Bu doğrultuda, kamu, özel sektör, üniversiteler ve STK’lar arasındaki iş birliğinin geliştirilerek dijital dönüşüm ekosisteminin oluşturulması amacıyla, 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında Dijital Türkiye Endeksi’nin hazırlanması yer almaktadır.

Dijital Dönüşüm Ofisi koordinasyonunda üniversiteler, özel sektör ve STK’lar iş birliğinde hazırlanan Dijital Türkiye Endeksi, gelişen yenilikçi teknolojiler ve toplumsal talepler doğrultusunda, kamuda veriye dayalı etkin karar alma süreçlerini ve kurumlar arası iş birliğini geliştirerek, kamu sektörünün etkinliğini, şeffaflığını ve verimliliğini artırarak, merkezi ve yerel yönetimler düzeyinde etkin, etkili ve vatandaş odaklı kamu yönetim sisteminin dijitalleşmesini hızlandırarak, kullanılabilirlik ve bulunabilirliği artıracak, proaktif hizmet sunumunu destekleyerek, dijital dönüşüm yönetişimini daha etkin hâle getirecektir.

Siber Güvenlik konusunda görüşleriniz nelerdir? Siber tehditlerle mücadele konusunda ülkemizdeki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomik kalkınmada ve küresel rekabette dijitalleşme kritik bir rol oynuyor. Günümüzde bilginin sağladığı gücü elde etmek artık dijital teknolojilere sahip olmak, bu teknolojileri üretmek ve etkin bir şekilde kullanmak ile doğru orantılıdır.

Siber güvenlik ise dijitalleşmenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Dijital altyapıların korunması, ülkelerin ulusal güvenliğini sağlamada önemini her geçen gün artırmaktadır. Hizmetlerin dijital ortama taşınmasıyla birlikte, terör de siber ortama taşınmış, boyut ve karakter değiştiren siber tehditler kritik hizmet veren altyapı ve sistemleri birer siber hedef haline getirmiştir.

Bir ülke kritik altyapılarının siber saldırılara karşı dayanıklılığı oranında siber güç sahibidir. Kritik altyapı, sistem ve hizmetlerin kısmen ya da tamamen devre dışı bırakılması, ülkelerin toplumsal düzenini bozma ve milli güvenliğini tehlikeye sokma potansiyeli taşımaktadır. Hızla artan siber tehditlere karşı vatandaşlarımızın, kurumlarımızın ve dijital altyapılarımızın korunmasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

Son yıllarda artan siber tehditler, ülkeleri dijital altyapılarının korunması ile ilgili yeni tedbirler almaya, politika ve stratejilerini yeni ve bütüncül bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmeye sevk etmiştir. Bu alanda güçlü ve caydırıcı olmak, doğru politika ve stratejiler belirlemekle ve yeni nesil milli teknolojiler geliştirmekle mümkündür.

Ülkemizde ulusal siber güvenliğin sağlanması ve siber tehditlerle mücadele amacıyla 2013 yılı Mayıs ayında kurulan Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM), Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bünyesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunun yanında farklı kurumlar bünyesinde de siber güvenliğe yönelik organizasyonel yapılanmalar oluşturulmuş ve çeşitli çalışmalar yürütülmüştür.

Siber uzaydan gelebilecek dış kaynaklı müdahale ve saldırılara karşı güçlü bir savunma gerçekleştirebilmek için en kritik faktör, siber caydırıcılıktır. Siber güvenlikte caydırıcı olmanın yolu, bu alanda doğru strateji ve politikaları uygulayarak, mevcut teknolojilere eşdeğer milli ürün ve çözümler geliştirmek, her kademede siber güvenlik uzmanı sayısını artırmak ve yeni analiz yöntemleriyle zafiyet alanlarını erken tespit etmekten geçmektedir.

Siber caydırıcılığın en önemli iki unsuru siber saldırılara karşı savunma gücünüz ve bu saldırıları durdurmak ya da etkisini ortadan kaldırmak için sahip olduğunuz ofansif gücünüzdür.

Yenilikçi dijital teknolojilerin gücü ile yeni nesil akıllı saldırılara karşı daha akıllı ve caydırıcı yöntemler geliştirilmesi konusunda çalışmalarımıza başlamış bulunmaktayız. Yerli ve milli siber güvenlik ekosisteminin geliştirilmesine yönelik Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesinin şekillendirilmesi, yenilikçi teknolojileri kullanarak ve ulusal önceliklerimiz doğrultusunda uluslararası rakipleri ile rekabet edebilecek yetkinlikte ürünler geliştiren Global ve Milli markalara sahip olma amacıyla emin adımlarla ilerliyoruz.

Siber savunma kavramının içinde sadece idari ve teknolojik altyapı bulunmuyor. Bunları yönetecek, üretecek ve geliştirecek nitelikli insan kaynağı ile toplumun her düzeyinde geliştirilmesi gereken farkındalığı temin etmek de işin önemli bir parçası. Bu alanda da 81 İlde 81 Siber Kahraman projesi, Siber Küme eğitimleri, Hackİstanbul ve HackZeugma gibi CTF yarışmaları, kamu spotları ve sosyal medya paylaşımları ile faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

Kritik alt yapılarımızın siber güvenlik alanındaki mukavemetini arttırmak amacıyla; uluslararası alanda kabul görmüş sektörlere özel standartları ülkemize adapte etme ve yaygınlaştırma konuları ile ulusal siber güvenlik ürün kriterlerinin belirlenmesi konularında çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Başkanlığımız koordinasyonunda tüm paydaşların katılımıyla hazırlanan ve ülkemizin alanındaki ilk referans dokümanı olma özelliği taşıyan Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi, ulusal verimizin güvenliğine, kritik altyapı ve sistemlerimizin sürdürülebilirliğine katkı sağlayacak, milli güvenlik stratejilerimiz ve hedeflerimizi gerçekleştirmek için doğru adımlarla yol almamızı sağlayacaktır.

Politika, strateji ve eylem planlarını yakından takip etmekte ve ülke çapında etkin şekilde uygulamasına yönelik çalışmalar da yürütmekteyiz. Bu kapsamda, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız ile Dijital Dönüşüm Ofisimiz öncülüğünde yürütülen yeni Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem Planı hazırlama çalışmaları tamamlanmıştır. İlgili tüm kurumların katkılarıyla, 8 stratejik amaca yönelik yapılması gereken 40 adet eylem ve 75 adet uygulama adımı belirlenmiştir.

2020-2023 dönemini kapsayan Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi ve Eylem planında belirlenen faaliyetlerin hayata geçirilmesi ile hem ülke çapında dijital altyapılarımıza gelebilecek siber saldırılara karşı mukavemetimizi artıracağız, hem de uluslararası siber güvenlik endeksindeki seviyemizi yükseltmiş olacağız.

Siber güvenlik alanında son dönemlerdeki birçok güzel gelişme ile birlikte hızlı bir yükselme eğrisi içindeyiz. Ancak bulunduğumuz noktayı asla yeterli görmüyor, Türkiye’nin siber güvenlik seviyesini hayata geçirmekte olduğumuz birçok proje ile daha da yükseltmeyi hedefliyoruz.

Teknolojiye yön veren bir ülke olmanın gereği olarak, “Dijital Türkiye” ve “Milli Teknoloji Hamlesi” vizyonu doğrultusunda birçok alanda olduğu gibi siber güvenlik alanında da uluslararası seviyede ülkemizin öncü konumunu daha da ileriye taşıyacağız ve siber tehditlerle mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz. Küresel bir güç olmanın gereği olarak Mavi vatandaki egemenlik haklarımızı nasıl koruyorsak, siber uzaydaki gücümüzle de siber vatandaki egemenlik haklarımızı muhafaza edeceğiz. 

Siber güvenlik alanında birden fazla disiplini belirli bir seviyeye kadar öğrenmek ve bir alanda fazlasıyla uzman olmak gerekmektedir. Örnek vermek gerekirse; bir sızma testi uzmanı, sistemlere girebilmek için, ağ tarafında bulacağı bir zafiyet ile ağa giriş yaptıktan sonra, uygulama tarafını kullanarak sunucuyu ele geçirebilir ve sonrasında sistem tarafındaki zafiyetleri kullanarak yetki yükseltebilir, daha sonra ağdaki diğer sistemlere yayılabilir. Bu senaryoda sistem, ağ, uygulama güvenliği gibi farklı alanlarda ciddi bir bilgi birikimi gerekmektedir. Bu çalışmalar ciddi bir zaman aldığı için, siber güvenlik alanında yetkin personel yetiştirmek de bir o kadar uzun sürmektedir.

Ayrıca, siber güvenlik sektörünün iş olanakları olarak özellikle son 10 yıldır revaçta olduğunu biliyoruz. Günümüzde çoğu şirket siber güvenlik gereksinimleri için dışarıdan destek almaktadır. Sektörün genç bir sektör olması ve ihtiyacın birden artması nedeniyle, siber güvenlik alanında tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yeterli insan kaynağı şu an için bulunmamaktadır.

Bu noktada biz de 81 ilde 81 siber kahraman projesi ile ülkemizin her köşesinde güvenlik alanına ilgi duyan gençlere ulaşıyoruz. Hackİstanbul ve HackZeugma gibi CTF yarışmaları ile yetenekli gençleri bir araya getiriyoruz, yeteneklerini kullanmaya teşvik ediyoruz. Ayrıca, gerek savunma sanayi şirketleri, gerek Siber Güvenlik Kümelenmesi gibi organizasyonlar üzerinden verilen eğitimlerle, Siber Güvenlik alanında yetkin personel sayısını arttırmayı hedefliyoruz.

Bildiğiniz gibi bu yıl İstanbul’da kurulan Türkiye’nin ilk siber güvenlik lisesi de ülkemiz için bu alandaki önemli aşamalardan bir tanesi. Yerli ve milli siber güvenlik ekosistemimizi yakından tanıyarak yetiştirilecek bu öğrenciler, orta vadede ülkemiz için çok önemli bir kazanım olacaktır. Bu liseden güvenliğin farklı alanlarında kendini yetiştirmiş gençler mezun olacaklar ve biz etik değerler çerçevesinde hareket ettikleri sürece her zaman onların arkasında olacağız.

Dijital dönüşümün ayrılmaz bir parçası olan siber güvenlik alanında ekosistemin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi hususundaki bütün çalışmaları destekliyoruz.

Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi, siber güvenlik alanında teknoloji üreten ve dünya ile rekabet edebilen Türkiye ana hedefi ile yapılanmıştır.

Bu bağlamda kümelenme, Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanlığı’nın ulusal siber güvenlik ekosisteminin oluşturulması, yerli/milli siber güvenlik ürünlerinin geliştirilmesi ve kullanımının yaygınlaştırılması misyonları doğrultusunda yakından takip ettiği ve desteklediği bir platformdur.

Siber Güvenlik Kümelenmesi Platformunun kurulduğu günden bugüne kadar gerçekleştirdiği faaliyetler ile Türkiye’de siber güvenlik iş birlikteliğinin gelişmesine katkısı herkesin malumudur.

Yerli ürünlerin dünya pazarına açılması, dünyadaki diğer güvenlik ekosistemleri ile iş birliktelikleri için etkili bir adımdı.

Bu kanalları da daha etkin kullanarak, uluslararası iş birliği ve yerli ürünleri globale taşınması konusunda daha çok şey yapmalıyız.

Türk şirketlerin dijital platformlardaki rekabette nasıl bir rol oynayacağını düşünüyorsunuz?

Ülke olarak karşılaştığımız tek taraflı ve haksız yaptırımlar ile yaşanan gizlilik ve güvenlik ihlalleri, dijital platformlarda alternatifler üretmeyi bir zorunluluk haline getirmiş durumda.

Unutmayalım ki günümüzde popüler olan dijital uygulamalar bulundukları konuma bir günde ulaşmadı. Küresel rekabette ön plana çıkmak için güçlü bir dijital ekosisteme sahip olmanın yanı sıra iş birliği ve pazara ulaşım konusundaki çalışmalar kritik öneme sahiptir. Bu noktada ülke olarak oluşturduğumuz kümelenme modelleri ile önemli atılımlar yapıyoruz. Özellikle son yıllarda global çapta önemli başarılara imza atan teknoloji şirketlerimizin olduğunu görüyoruz.

Bugün geldiğimiz noktada dijital ekosistemimiz elde ettiği yetkinlikler bakımından dünyada ön plana çıkmaktadır. Türkiye bugün uzaya kendi ürettiği uydusunu göndermeye hazırlanan, yeni nesil dijital teknolojilerle donatılmış İHA-SİHA sistemleri ile dünyada lider konuma yükselen, dijital oyun şirketleri küresel firmalar tarafından milyarlarca dolara müşteri bulan bir ülkedir. Son dönemde küresel sermayenin Türkiye’de dijital pazara ilişkin büyük yatırım hazırlıkları içerisinde olduğunu da görüyoruz.

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte dijital dünyada çok önemli bir yere sahip olacağını düşünüyorum. Yüksek teknolojiye dayalı ürünleri tasarlayan, geliştiren, üreten bir ülke olma konusunda büyük bir potansiyel taşıyoruz. “Dijital Türkiye” ve “Milli Teknoloji Hamlesi” vizyonu ile dijital teknolojilerin geliştirilmesi konusunda uluslararası seviyede öncü konumda bulunmayı hedefleyen bir yaklaşıma sahibiz.

Bütün bunlar Türkiye’nin dijital teknolojiler konusunda sağlam bir temeli olduğunu ve gelecekte etkin bir güç olmaya hazır olduğunu gösteriyor.

Siber tehditlere karşı bir kuruluşun ya da ülkenin tek başına mücadele etmesi çok mümkün görünmüyor. Özellikle de siber tehdit istihbaratı konusunda gerek yurt içi koordinasyon gerekse yurt dışı ile iş birliği hususunda ülkemizin konumunu değerlendirir misiniz?

Bilmek gücü, inisiyatifi elinde bulundurmak demektir.

Siber tehdit istihbarat konseptinde geniş ve nitelikli bir veri ağınız varsa ve bunları kullanıp gerekli müdahale aksiyonlarını doğru ve hızlı işletiyorsanız bir değeri var. Bunu sağlamak için uluslararası farklı lokasyonlardan veri toplayıp istihbarat verisi üretebilmeliyiz. Bununla beraber, genellikle hacktivisim ve siber casusluk alanlarında faaliyet gösteren tehdit aktörlerini küresel olarak takip edip ve bunlarla ilgili raporların takip edilmesi de önemli. Çünkü artık günden güne globalleşen dünyada gelecek saldırılan sadece bulunduğu ülke veya bölge merkezli olmadığı görülmektedir. Bu nedenle uluslararası iş birlikleri önemli.

Veri toplanması kadar veriyi işleyebilme de önemli. İstihbari yöntemler hem pasif izleme hem de aktif olarak saldırganların ne konuştuğunu, yeni yöntemlerini, ellerinde bulundurdukları çalıntı bilgileri ve diğer tüm operasyonel detayları öğrenip, kurum ve şirketlerin anlayacağı dile çevrilmesi gibi yüksek iş gücü ve bilgi birikimi gerektiren adımlar da içermektedir. Bunun yanı sıra yapay zekâ algoritmasıyla insan gücüne ek olarak daha hızlı karar verme ve aksiyon almayı sağlayan yöntemleri de kullanmaktadır.

Açık kaynak istihbaratı ya da durduğu yerde kendisine saldırı gelmesini bekleyen honeypot’lar da maalesef artık yeterli değil. Saldırganları kendine doğru çekmek üzerine çalışan aldatma teknolojileri hızla gelişiyor. Siber Tehdit İstihbaratı her safhada proaktiflik bir yaklaşım gerektiriyor. Bu yüzden tehdit istihbaratına ilişkin çalışmaların ulusal zafiyet yönetim programları ve tehdit avcılığı kültürünün geliştirilmesi gibi faaliyetlerle desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ulusal çapta bir siber tehdit istihbaratı paylaşım ağı oluşturulması bugün üzerinde çalıştığımız konulardan biridir. Ülke olarak son zamanlarda siber tehdit istihbaratı konusunda birçok yerli ürün de geliştirildi. Bunların birçoğunu test ederek, olgunlaşmasına katkı sağlıyoruz.

Sizce Dünyayı değiştirecek teknolojiler nelerdir?

İnsanlık tarihi sürekli bir gelişim ve ilerleme sürecindedir. Sürekliliği etkin kılan ise değişime nasıl adapte olacağımız yönündeki çözüm arayışlarımızdır. Doğal olarak değişimler yeniden yapılanmayı gerektirir. İşte bu yeniden yapılanma süreç alanlarındaki problemlere karşı çözümler teknolojiler ile gelmektedir.

Aslında teknolojiler, değişim süreçlerindeki problem alanlarına çözüm bulan öncülerdir diyebiliriz. Baktığımızda, tarih boyunca, bizi her daim değişime hazırlayan belki de zorlayan şey teknolojik gelişmeler olmuştur.

1760’larda buharlı makinelerle başlayan 1. Sanayi Devrimi, beden gücünden makine gücüne geçişi simgelerken, 18. yüzyılda başlayan elektrik serüveni makineleşmeyi hızla arttırmış ve 19. yüzyılın büyük sanayi devrimine damgasını vurarak bugün yaşadığımız modern hayatın doğmasına öncülük etmiştir.

  1. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarından itibaren bilim ve teknolojinin iç içe geçmesi, makineleşen üretimin endüstriyel otomasyonla yeniden şekillenmesine, aynı zamanda ülkelerin ekonomik, siyasi, demografik ve benzeri birçok politikalarını bilim ve teknolojiye endekslemesine neden olmuştur.
  2. yüzyılın sanayi devrimi olan Sanayi 4.0 ile otomasyonun ötesine geçilerek, tüm akıllı makinelerin Nesnelerin İnterneti (IoT) ile birbirine bağlandığı ve hayatın her aşamasında üretilen büyük verinin yapay zekâ algoritmalarıyla yorumlanması, üretim, ulaşım ve tüketimin yöntemleri ile birlikte sosyolojik hayatın da yeniden şekillenmesine neden olmaya başlamıştır.

Dünyada “Endüstri 4.0”, “Akıllı Üretim” gibi değişik tanımlamalar ve “Toplum 5.0” gibi daha geniş kapsamlı ifadelerin içerisinde yer alan devrimin temelinde, dijital teknolojiler alanındaki gelişmeler yatmaktadır.

Günümüz itibariyle bu dönüşümü mümkün kılan şey; Dijital Dönüşüm Ofisimizin de görev alanına giren, dijital teknolojiler, büyük veri, yapay zekâ ve siber güvenlik temelindeki teknolojik gelişmelerdir.

WPP ve Kantar Millward Brown tarafından Temmuz 2020’de yayınlanan “BrandZ Top 100 Küresel Markalar 2020” listesi ile birlikte dünyanın en değerli 100 markası belli oldu.

Toplam değeri 5 trilyon dolara ulaşan dünyanın en değerli 100 markası içerisinde, ilk 10 markanın toplam değeri 2 trilyon 294 milyar dolar.

Bu şirketlerin neredeyse tamamının teknoloji odaklı şirketler olduğu, tümünde yenilikçi teknolojiler ve yapay zekâ platformlarının kullanıldığını görmekteyiz.

Geçmişte listenin üst sıralarında yer alan ancak günümüzde sıralamadaki yerini koruyamayan şirketlerin; yeni fikirlere, yenilikçi teknolojilere açık olmamaları ve müşteri ihtiyaçlarını görme konusunda geç kaldıkları için, dijitalleşme döneminde rekabetçi üstünlük sağlamakta zorlandıkları görülmektedir.

Yapılan farklı bir araştırmada, bundan 50 yıl öncesine kadar bir şirketin S&P 500 listesinde kalma süresi 61 yıl olarak hesaplanırken, bu rakam 1980’lerde 25 yıla, günümüzde ise 10’lu yıllara inmiştir.

Artık günümüzde şirketlerin yaşam döngüsünü inovasyona ve yenilikçi teknolojilere adaptosyona bağlı.

Dünya örneklerine baktığımızda ülkemizin dijital geleceğinin şekillenmesinde hepimize ne denli ciddi görev ve sorumluluklar düştüğü görülmektedir.

Nitekim Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), yayınladığı İstihdam Görünümü 2019 raporunda, önümüzdeki 15-20 yılda dijitalleşmenin bir sonucu olarak mevcut mesleklerin yüzde 14’ünün kaybolabileceği ve yüzde 32’sinin radikal olarak değişebileceği değerlendirilmiştir.

Birleşmiş Milletler tarafından 13 Mayıs 2020 tarihinde yayımlanan “Dünya Ekonomik Durumu ve Beklentiler Raporu”nda, Covid-19 nedeniyle küresel ekonominin bu yıl yüzde 3,2, gelişmiş ekonomilerin ise yüzde 5 küçüleceği tahmin edilmekteydi.

Bu düşüş, küresel olarak 2020 ve 2021 yıllarında yaklaşık 8,5 trilyon dolarlık kayıp yaşanması ve son 4 yıldaki kazanımların yok olması anlamına gelmektedir.

Dünya Bankası’nın 8 Haziran tarihinde yayınladığı Küresel Ekonomik Görünüm raporuna göre ise iç arz ve talebin yanında ticaret ve mali faaliyetleri de etkileyen koronavirüs salgını nedeniyle zengin ülkelerde ekonomik faaliyetlerin yüzde 7 azalacağı öngörülmektedir.

Yapılan araştırmalar, bütün sektörlerin bu süreçten doğrudan etkileneceğini göstermektedir.

McKinsey tarafından 2020 yılında yayınlanan “İşimizin Geleceği: Dijital Çağda Türkiye’nin Yetenek Dönüşümü” raporunda, otomasyon, yapay zekâ ve dijital teknolojilerin yaratacağı ekonomik fayda ve sosyal değişimler neticesinde gelecek 10 yıl içerisinde Türkiye’de 3,1 milyon iş artışı yaşanacağı öngörülmektedir.

Otomasyon ve dijitalleşmeden kaynaklı bazı işlerin kaybolma potansiyeli olsa da, verimlilik kazanımları, yatırım artışı ve hizmet ekonomisinin büyümesi ile birlikte yeni iş alanlarının oluşacağı belirtilmektedir. Öngörülen yetenek dönüşümü gerçekleştiği takdirde, en büyük yetkinlik gelişiminin 2030 yılında yüzde 63 oranı ile teknoloji yetkinliklerinde gerçekleşmesi beklenmektedir.

Her sanayi devriminde olduğu gibi yenilikler istihdam üzerinde bir baskı oluştursa da dijital dönüşümün başarıyla uygulandığı durumda büyümenin getirdiği ek fırsatlar sayesinde yeni iş ve istihdam olanakları da gündeme gelmektedir.

Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz günlerde ülkemiz tarihi bir ana tanıklık etti.

1994 yılında Türksat 1B’nin uzaya fırlatılmasından Türksat 5A’nın yolculuğuna…

Ülkemizin uzayda biz de varız demesinin üzerinden tam 26 yıl geçti.

Türksat 3A, 4A ve 4B’den sonra, milli imkânlarla ülkemizde birleştirilen Türksat 5A uydumuzu yörüngeye fırlatmış bulunmaktayız.

Ülkemizin 4’ü haberleşme ve 3’ü gözlem olmak üzere toplam 7 adet aktif uydusu bulunmaktadır.

Türksat 3A, 4A, 4B ve Türksat 5A uyduları haberleşme ihtiyacını karşılarken, Rasat, Göktürk-1 ve Göktürk-2 uyduları gözlem amacıyla kullanılmaktadır.

Pandemi nedeniyle sokağa çıkma kısıtlamalarının devam ettiği günümüzde Türkiye’nin uydu haberleşme alanındaki kapasitesini artırmak ve yörünge haklarını korumak amacıyla başlatılan çalışmaların ara vermeden devam etmesi ve nihayetinde Türksat 5A’nın başarıyla yörüngeye fırlatılması ayrı bir önem taşımaktadır.

Elbette ki konumuz “Dijital Dönüşüm”.

Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı NASA, veri kullanımını dijital olarak dönüştürmek ve yapay zekâ ile daha değerli hale getirmek için 2019 yılı sonunda dijital dönüşüm girişimini başlattı.

Bu kapsamda;

  • İş süreçlerinin verimliliğini artırmak,
  • Gerçek zamanlı veri odaklı karar alma süreçlerini iyileştirmek,
  • Çevik iş gücü ve etkin BT altyapısını oluşturmak ve
  • Dijital iş birliğini artırmaya yönelik

Dijital Dönüşüm Stratejisini yayınladı.

NASA’nın dijital dönüşüm vizyonu, verimliliği artırmak ve inovasyon kültürünü teşvik etmek amacıyla dönüşüm yolculuğunda gelişen dijital teknolojilerden tam olarak yararlanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Bu hedefler ulaşabilmek için;

  • Bulut Bilişim,
  • Robot Teknolojileri,
  • Büyük Veri
  • Yapay Zekâ
  • Nesnelerin İnterneti ve
  • Artırılmış Gerçeklik

alanlarından faydalanarak çalışmalarını hızlandırmıştır.

Nitekim dijital dönüşüm alanında gerçekleştirdiği bu çalışmaların neticesinde Ay’dan daha da öteye Mars’a gidiyorlar.

21’inci yüzyılın çığır açan teknolojileri her alanda olduğu gibi uzay sektöründe de inovasyonu körükleyerek taşları yerinden oynatmıştır.

Geçmiş dönem teknolojiler kullanılarak Ay’a kadar gidilebilirken, bugün dijital dönüşüm ve yenilikçi teknolojiler sayesinde Mars ve ötesine gitmeyi konuşuyoruz.

Dünyada ve Türkiye’de bilişim sektörünün ve Dijital Dönüşümün geleceği hakkında öngörüleriniz nelerdir?

2020 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Kovid-19 pandemisinin olumsuz etkilerinin hayatın tüm alanlarında gözlendiği bir yıl oldu.

Diğer taraftan pandemiyle mücadele amacıyla uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle hem uzaktan çalışma yöntemleri hem de e-devlet hizmetlerinin kullanımında ciddi bir artış yaşandı ve bu tecrübe bize dijital altyapımızın salgın hastalık gibi öngörülemeyen durumlarda ekonominin kesintisiz ve sağlıklı şekilde işlemesi açısından ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

Bu anlamda, 2020 yılının ulusal dijital altyapımızın her yönüyle stres testinden geçtiği bir dönem olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dijital altyapının kullanımının çok hızlı bir şekilde arttığı böyle bir dönemde hem teknik kapasite hem de operasyonel süreçler açısından birtakım aksaklıklar yaşanması son derece normaldir, biz de ülkemizde bu anlamda bazı sorunlar yaşadık. Lakin pandeminin başlamasının ardından uzaktan eğitime geçiş, kamuda ve özel sektörde uzaktan çalışmanın uygulanmaya başlanması ve e-devlet hizmetlerinin kullanımında ortaya çıkan hızlı artışın karşılanması açısından baktığımızda gayet iyi bir sınav verdiğimizi düşünüyorum.

Hem geçtiğimiz dönemde ülkemizin dijital altyapısına yaptığımız yatırımlar hem de pandemi sürecinde aldığımız ilave teknik ve idari tedbirlerle bu sıkıntılı döneme hızlı şekilde adapte olduk.

Kamuda dijital dönüşümün hızlandırılması ve bu surette ülkemizde dijital ekonominin geliştirilmesine katkı sağlanması Ofisimizin temel amaçlarındandır. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde odaklanacağımız ana çalışmalardan ilki Dijital Türkiye Stratejisinin oluşturulması olacaktır.

Bildiğiniz üzere, dijital dönüşüme yönelik olarak ülkemizde geçtiğimiz dönemde Bilgi Toplumu Stratejisi ve e-Devlet Stratejisi gibi ulusal strateji belgeleri hazırlandı ve uygulandı. Bu stratejiler ülkemizde e-devlet uygulamaların yaygınlaştırılması ve olgunluğunun artırılması açısından çok faydalı çalışmaların yürütülmesine vesile oldu. Bizim Dijital Türkiye Stratejisi olarak adlandırdığımız çalışmayla amacımız bu dönüşümü daha da hızlandırmak ve dijital teknolojilerin getirdiği yeni fırsatlardan ülke olarak daha etkin şekilde yararlanabileceğimiz bir ekonomik yapının oluşturulmasına katkı sağlamak.

Yapay zekâ, büyük veri, nesnelerin interneti, bulut bilişim, blokzincir, 5G gibi yeni teknolojiler kamuda dijitalleşmenin hızlandırılması ve veriye dayalı yenilikçiliğin geliştirilmesi açısından muazzam fırsatlar sunuyor. Biz de hazırlayacağımız Dijital Türkiye Stratejisi ile kamuda dijital dönüşümün ve veriye dayalı yenilikçiliğin geliştirilmesine yönelik uzun vadeli yol haritamızı ortaya koyacağız. Elbette bu kadar geniş etkileri olacak bir strateji çalışmasını ilgili tüm paydaşlarla yakın bir iş birliği içinde ve mümkün olduğunca katılımcı şekilde yürüteceğiz.

Kamuda dijital dönüşümü hızlandırmaya yönelik önemli gördüğümüz ve üzerinde çalıştığımız projelerimizden biri de kamuda süreç otomasyonunu sağlamaya yönelik teknik ve idari altyapıyı oluşturmak.

Süreç otomasyonu iş süreçlerinin uçtan uca standart şekilde tasarlanması, işletilmesini, izlenmesi ve iyileştirilmesini sağlayan bir yaklaşım ve hâlihazırda daha ziyade özel sektörde kullanılıyor olsa da çeşitli ülkelerde kamuda kullanımı da giderek yaygınlaşıyor. Bizim amacımız ise kamu kurumlarının iş süreçlerini tasarlayıp işletmek üzere kullanabilecekleri merkezi bir süreç otomasyonu platformunu kurmak.

Elbette bu platformu kurmak tek başına yeterli değil, kurumların bu altyapıyı etkin şekilde kullanmasını sağlamak da gerekiyor. Bu bağlamda, kurumlara destek verebilecek bir yönetişim yapısını da oluşturacağız. Süreç otomasyonu kamuda yaygınlaştığı ölçüde kurumlarımız iş süreçlerini daha iyi tanıyıp yönetebiliyor ve iyileştirebiliyor olacaklar.

Bu yapı kurumların performansının izlenmesi açısından da ciddi anlamda kolaylaştırıcı bir işlev görecek. 2021 yılında kurulumuna başlamayı hedeflediğimiz süreç otomasyon altyapısıyla e-devletten dijital devlete geçiş açısından önemli bir adım atmış olacağımızı da düşünüyoruz.

2021 yılı için tamamlamayı öngördüğümüz çalışmalarımızdan biri de Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi. Yapay zekâ teknolojilerinin kullanımı ekonominin tümünde yaygınlaşmaya başladı ve birçok ülke bu teknolojilerden daha fazla istifade etmek ve sosyoekonomik yapıyı yapay zekâ ile ortaya çıkan yeni iş yapış şekilleri ve mesleklere uygun hale getirmek üzere uzun vadeli yol haritalarını belirledi.

Biz de bu Strateji ile yapay zekâ teknolojilerinden hem kamuda hem de özel sektörde daha etkin yararlanmaya imkân verecek teknik ve hukuki altyapıyı kurmaya ve bu alandaki insan kaynağı ile ekosistemi geliştirmeye yönelik ana adımları tanımlayıp hayata geçirmeyi hedefliyoruz.

Söz konusu çalışmanın hazırlıklarını 2020 yılı boyunca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile birlikte yürüttük ve Stratejiyi yakın zamanda görüşe açmayı planlıyoruz. Gelen görüşler çerçevesinde Stratejiye son halini verip uygulamaya koyacağız. Akabinde de uygulanmasını Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile yakın şekilde takip edip koordinasyonu sağlıyor olacağız.

Açık devlet verisi konusu da 2021 yılı gündemimizin önemli başlıklarından biri. Kamu ekonomideki en önemli aktörlerden ve yürüttüğü görevler nedeniyle önemli ölçüde dijital veri üretip saklıyor.

Bu verilerin; kişisel verilerin, ticari sırların, ulusal güvenliğin ve fikri mülkiyet haklarının korunması ilkelere çerçevesinde üçüncü taraflarla paylaşılması, yeni ürün ve hizmetlerin ortaya çıkması ve genel anlamda veriye dayalı yenilikçiliğin geliştirilmesinin yanı sıra kamu yönetiminde katılımcılığın, şeffaflığın ve hesap verebilirliğin geliştirilmesi açısından da son derece önemli.

Kamunun elindeki dijital verilerin mümkün olduğu ölçüde açık veri şeklinde paylaşılması amacıyla Ulusal Açık Veri Portalının kurulması çalışmalarını tamamlamak üzereyiz. Ayrıca, kamu kurumlarının elindeki verilerin açık veri olarak paylaşılmasına yönelik usul ve esasları belirlemek üzere bir Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de hazırlıyoruz.

Bu Genelge ile kamu kurumlarının iş süreçlerinde oluşturdukları dijital verilerin mümkün olan en geniş ölçekte açık veri olarak paylaşılmasını temel prensip olarak belirlemeyi ve buna yönelik yönetişim mekanizmasını ortaya koymayı hedefliyoruz.

Dijital Dönüşüm Ofisi olarak bir diğer önceliğimiz ise ülkemizi veri depolama ve işleme faaliyetleri için bölgesel bir merkez olarak konumlandırmak. Bu amaca yönelik olarak çeşitli uluslararası teknoloji firmaları ile temaslarımız ve çalışmalarımız devam ediyor. Diğer taraftan, söz konusu firmaların büyük ölçekli veri merkezi ve bulut bilişim yatırımlarını çekmek üzere başka birçok ülke de yoğun çaba sarf ediyor.

Ülkemizde veri merkezi sektörünün geliştirilmesi ve bu alanda daha fazla yabancı yatırım çekilmesi Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunun da önceliklerinden ve bu hususta bir çalışma yapılması konusu 2021 yılı gündemine alındı, sorumluluğu da Ofisimize verildi. Biz de ilgili paydaşlarla iş birliği halinde ülkemizde büyük ölçekli veri merkezi ve bulut bilişim yatırımlarını kolaylaştıracak bir teşvik mekanizması tasarlamak üzere çalışmaya başladık.

Bu çalışmayla, özellikle büyük teknoloji firmalarının veri merkezi ve bulut bilişim yatırımlarını ülkemize çekecek ekonomik ve yasal tedbirleri belirleyip buna yönelik mevzuat hazırlığını yapacağız. Bu bağlamda, özellikle uygun arazi temini, enerji maliyetlerinin düşürülmesi, uluslararası internet altyapısına kolay ve ucuz erişim ile veri mahremiyetinin güçlendirilmesi gibi hususlara odaklanıyor olacağız.

2021 yılı için oldukça önemsediğimiz diğer bir çalışmamız ise kamuda bulut teknolojisine geçişe yönelik bir ulusal politika ve yol haritası hazırlanması. Bulut bilişim hizmetleri hem maliyet hem de hizmet kalitesi açısından kamu kurumları için ciddi anlamda fayda sağlama potansiyeline sahip ama kamunun bu imkândan yeterince yararlandığı söylenemez.

Yapacağımız çalışmayla kamu kurumlarının bilgi teknolojisi altyapısı ihtiyaçlarını öncelikle özel bulut hizmet sağlayıcılardan temin etmesine yönelik bir ulusal politika ile bu politikayı hayata geçirecek yönetişim mekanizmasını kurgulayacağız. Kamunun bilgi teknolojileri maliyetlerinden tasarruf ve profesyonel hizmet temininin yanı sıra, bu politikanın ülkemizde bulut bilişim sektörünün gelişmesi açısından da önemli faydaları olacağına inanıyoruz.

Bu hususta danışmanlık hizmeti almak üzere çalışmaya başladık, yakın bir zamanda projeyi başlatmayı hedefliyoruz. Yürüteceğimiz bu çalışma süresince, ihtiyaçları sağlıklı şekilde tespit etmek ve etkin bir politika ve yönetişim mekanizması ortaya koymak üzere, hem kamu kurumlarıyla hem de özel sektördeki ilgili paydaşlarla sürekli görüş alışverişi içinde olacağız.

Öncelikli konularımızdan bir diğeri de kamu kurumlarına hizmet sunacak bilgi teknolojisi firmalarına yönelik bir yeterlilik sistemi oluşturmak. Malumunuz, kamuda birçok büyük ölçekli yazılım projesi yapılıyor ve bazı durumlarda yüklenicilerin yetersizliği nedeniyle bu projeler başarılı şekilde sonuçlandırılamıyor. Bu durum kamu kaynaklarının israfına sebep olduğu gibi hayata geçirilmesi gereken yüksek katma değerli hizmetlerin gecikmesinden kaynaklı fırsat maliyetleri de oluşturuyor.

Bu tür olumsuzlukları mümkün olduğunca engellemek amacıyla, kamunun özel firmalardan temin edeceği bilgi teknolojisi hizmetleri için hizmetin niteliğine bağlı bir akreditasyon mekanizması geliştirmeyi hedefliyoruz. Bu hususta hâlihazırda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Kamu İhale Kurumuyla birlikte çalışıyoruz ve 2021 yılı içerisinde bu yapıyı kurmayı hedefliyoruz. Firma akreditasyonu için arayacağımız yeterlilik kriterlerinin yerli yazılım firmalarımızın olgunluk seviyelerinin yükseltilmesine de fayda sağlayacağına inanıyoruz.

Türkiye’de bilişim sektörünün sorunları?

Bilişim sektörünün en önemli sorunlarından birinin “ürünleştirme” olduğunu düşünüyorum. Ülkemizde hem kamuda hem de özel sektörde birçok kurumsal uygulama başarıyla geliştirilip kullanılıyor. Ancak, bu uygulamaların ilgili kurumun bünyesinden çıkıp benzer ihtiyaçları olan yerli ve yabancı müşterilere satılabilecek şekilde ürünleştirilmesi nadiren karşılaştığımız bir durum.

Hâlbuki yazılım sektörünü geleneksel imalat veya inşaat sektöründen ayıran en temel niteliklerden biri bu ve yüksek katma değerin kaynağı önemli ölçüde burada yatıyor. Yani bir kere üretip bunu tekrar tekrar satmak. Bankacılık ve telekomünikasyon sektöründe bu iş modelinin kimi başarılı örneklerini görsek de bunların oldukça sınırlı olduğu da açık. Elbette ürünleştirme zor bir iş.

Belirli bir amaç için geliştirilmiş uygulamayı benzer ihtiyaçları olan tüm müşterilerin kullanabileceği işlevsellikte tasarlamak, geliştirmek, pazarlamak ve satış sonrası destek hizmetlerini yürütmek firmalar tarafında çok daha sofistike kurumsal yapılar ve iş süreçleri oluşturulmasını ve daha güçlü bir finansal yapıya sahip olmayı gerektiriyor.

Dolayısıyla, çoğu yazılım firmasının belirli bir müşteri için uygulama geliştirip bunun bakım-idamesiyle yetinmesi, bir anlamda kendilerine bir konfor alanı oluşturup burada kalmayı tercih etmeleri anlaşılabilir bir durum. Ancak, eğer küresel yazılım pazarından daha fazla pay alacaksak bu modeli değiştirmemiz ve ürünleştirmeye odaklanmamız gerektiği de açık. Bu çerçevede, yazılım sektörüne yönelik teşviklerin kurgusunu da bunu temin edecek şekilde yeniden yapılandırmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bilişim sektöründeki önemli eksikliklerimizden biri de sektördeki firmalarımızın çalışma alanları, ürünleri ve yetkinliklerine ilişkin detaylı bir envanterimizin olmaması. Böyle bir envanterin potansiyel iş fırsatlarının değerlendirilmesi, firmalar arası yeni iş birliklerinin oluşturulması ve sektörel teşvik mekanizmalarının daha etkin şekilde kurgulanıp işletilmesi açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu alandaki başarılı ülkelerin sanayi ve teknoloji politikası uygulamalarına baktığımızda bu tür sektörel envanterlerin oluşturulmasına özellikle önem verdiklerini görüyoruz. Bizim de Türkiye’de bilişim sektörüne yönelik böyle bir kapsamlı envanter oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Esasında Ofisimizin görevleri arasında bu da var ve yakın zamanda buna yönelik bir çalışmayı da başlatacağız.

Her ne kadar şu anda da belirli ürünler veya çözümler bağlamında bazı firmaları ve kurumları bir araya getirerek iş birliği yapmaya yönlendiriyor olsak da, bahsettiğim sektörel envanterin oluşturulmasıyla bu tür çalışmaları çok daha sistematik ve geniş kapsamlı olarak yapabileceğimizi değerlendiriyoruz.

Ülkemizde bilişim sektörünün önemli ihtiyaçlarından birinin de nitelikli insan kaynağı olduğunu görüyoruz. Son yıllarda ülkemizden çok sayıda nitelikli yazılımcının yurtdışına gittiğine şahit olduk ve bunun ortaya çıkardığı sıkıntılar özellikle savunma sanayiinde belirgin hale geldi.

Nitelikli uzmanların yurtdışına gidiyor olması sektörün genelinde sorun oluşturmaya başladı ve bu tür uzmanlar için firmaların katlandığı maliyetleri de yükseltti doğal olarak; bu hususta sektör temsilcilerinden çeşitli platformlarda yakınmalar duyuyoruz. Ayrıca, sadece yazılım uzmanı eksikliğinin ötesinde, özellikle hızla gelişmekte olan yapay zekâ ve büyük veri alanlarında da yetkin insan kaynağına yoğun ihtiyaç olduğunu gözlemliyoruz.

Hem genel olarak yazılım alanında hem de yapay zekâ ve büyük veri alanlarında nitelikli iş gücümüzü geliştirmek üzere daha yoğun çaba sarf etmemiz gerektiği ortada. Burada üniversitelerin müfredatını geliştirip yeni bölümler açılması gibi geleneksel tedbirlerin yanı sıra, özel sektörün eğitim imkânlarından ve özellikle de nitelikli çevrimiçi eğitim platformlarından nasıl yararlanabileceğimiz konusunda daha fazla politika geliştirmemiz gerektiği fikrindeyim.

Hazırlıklarını sürdürdüğümüz Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi kapsamında bu konuda birtakım tedbirler ve öneriler geliştirdik, bunları bilişim sektörüne yaygın hale getirmemiz gerekiyor.

Bilişim sektöründe gördüğümüz önemli eksikliklerden biri de yerli firmalarımızın gerek yazılım geliştirme gerekse bakım ve destek alanlarındaki yetkinliklerini belgelendirecek uluslararası sertifikalara sahipliği açısından yetersizlik. Oysa özellikle hizmet ihracı noktasında yerli pazardaki tecrübe ve referanslar kadar bu tür uluslararası yetkinlik sertifikalarına sahip olmak da firmalarımızın rekabet gücü açısından oldukça önemli.

Kamuya bilişim hizmeti sunacak firmalara yönelik olarak geliştirmekte olduğumuz ve daha önce de bahsettiğim akreditasyon mekanizmasını bu anlamda da bir araç olarak kullanacağız. Diğer bir ifadeyle, belirli niteliklerde hizmetler için belirli uluslararası yetkinlik sertifikalarına sahip olma şartını getireceğiz.

Bu surette kamu kurumlarının aldığı hizmetlerin kalitesini artıracağımız gibi yerel firmalarımızı uluslararası pazarda daha rekabetçi kılacak bu tür sertifikalara sahip olmalarını özendirmiş olacağız.

Kamuoyunda Sosyal Medya Yasası olarak bilinen kanun hakkında bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle, kamuoyunda Sosyal Medya Yasası olarak bilinen düzenleme, Temmuz 2020 tarihi itibariyle 7253 sayılı Kanun ile getirilmiştir. 7253 sayılı Kanun, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’da bazı değişiklikler öngörmüştür.

Getirilen değişikliklerden bahsetmeden önce bu değişikliklerin gerekçesine değinmek isterim. Diğer bir deyişle, bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu konusuna. 7253 sayılı Kanunun gerekçesinden de görülebileceği üzere; internet ortamındaki zararlı kullanıcı içerikleri ile ihlal edilen Anayasa kaynaklı kişi hak ve hürriyetlerinin, devlet tarafından korunması ihtiyacı doğmuştur.

Ulusal sınırları aşan nitelikteki internet karşısında, özellikle suçla mücadele, kişilik haklarının korunması ve özel hayatın gizliliği ile ilgili ulusal mahkeme kararlarının uygulanması yönünden, devletler ile birlikte sosyal ağ sağlayıcıların da etkili mekanizmalar tesis etme görevi olmalıdır.

Bu kapsamda, Türkiye’de Ocak 2020 tarihi itibariyle 54 milyon aktif kullanıcısı bulunan sosyal ağların dijital dünyada ve izdüşümü olarak sosyal hayatta önemli bir yer teşkil ettiği görülmektedir. Mevzuat ile bu dijital alanın, konusu suç teşkil eden veya kişilik haklarını ihlal eden içeriklerin serbestçe yayılabileceği bir alan haline gelmesinin önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın da konuşmalarında sıklıkla değindiği üzere; dijital faşizmin önünde durabilmek için dijital alanda devletin düzenleme ve uygulamaları ile konumlanması gerektiği aşikârdır. Temel olarak Sosyal Medya Yasası, bir tarafta devlet ve sosyal ağ kullanıcıları ile diğer tarafta sosyal ağ sağlayıcılar arasında bir muhataplık ilişkisi tesis etmeyi amaçlamaktadır.

Getirilen söz konusu değişikliklere bakıldığında, ilk olarak “sosyal ağ sağlayıcı” kavramının Türk mevzuatında bir özne haline geldiğini görüyoruz. Bu doğrultuda, kullanıcıları tarafından oluşturulan içeriklerin görüntülendiği ve paylaşıldığı Facebook, Twitter, Instagram, Linkedin, Tiktok, Youtube, Dailymotion gibi sosyal ağlar, 5651 sayılı Kanun kapsamındadır.

Öte yandan, Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıların Türkiye’de yetkili temsilci bulundurması zorunlu tutulmuştur. Bu şekilde, yurtdışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıların, Türkiye’deki kullanıcılarının Türk hukukunda yer alan meşru haklarını tanıması ve devlet kurumlarının iletişim kurabilecekleri bir muhatap bulunması hedeflenmiştir.

Temsilci atanması önemsendiği için, atanmaması halinde kademe kademe artan yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırımlara kısaca değinmek gerekirse; temsilci atama ihlalinin devam etmesi durumunda sırasıyla idari para cezası, Türkiye’deki gerçek ve tüzel kişilerin reklam vermesine yasak getirilmesi cezası, mahkeme kararı ile internet trafiği bant genişliği daraltılması cezası uygulanacaktır.

Gelinen noktada, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından 19.01.2021 tarihli Resmi Gazete’de ilan edilerek, halen temsilci atamamış olan Pinterest Inc., Twitter Inc. ve Twitter Inc.(Periscope/Scope) isimli sosyal ağ sağlayıcılara Türkiye’deki gerçek ve tüzel kişilerin reklam vermesine yasak getirilmesi cezası uygulanmıştır.

Ayrıca, kullanıcıları tarafından sunulan konusu suç teşkil eden içerikler, gecikmesinde sakınca bulunan haller kapsamındaki içerikler ve kişilik haklarını ihlal eden içerikler yönünden sosyal ağ sağlayıcıların içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararına uyması kapsam altına alınmıştır.

Bunun yanı sıra, Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yerli veya yabancı sosyal ağ sağlayıcılar, kişilik haklarını ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden içeriklere ilişkin başvurulara, başvurudan itibaren en geç 48 saat içinde olumlu ya da olumsuz cevap vermekle yükümlü tutulmuştur.

Özellikle okul çağındaki çocuklarımızı etkileyen siber zorbalık gibi dijital ortamda meydana gelen her türlü kişilik hakkı ihlalinin toplumda büyük olumsuzluklara neden olduğu tespit edilmektedir. Yasanın ayrıntılı incelenmesi ile vatandaşlarımızın kişilik haklarına dijital mecralar nezdinde getirilen güvenceler görülebilecektir.

Öte yandan, sosyal ağ sağlayıcılar için bir raporlama yükümlülüğü de öngörülmüştür. Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcı, kendisine bildirilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararlarının uygulanmasına ilişkin istatistiksel ve kategorik bilgileri içeren Türkçe hazırlanmış raporu altı aylık dönemlerle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na bildirmekle yükümlü tutulmuştur.

Devlet kurumları tarafından yurtdışına yapılan tebligatlarda karşılaşılan sorunlar nedeniyle; yurtdışındaki sosyal ağ sağlayıcıya verilen idari para cezalarının tebliğinde yeni bir yöntem öngörülmüştür. Buna göre; sosyal ağ sağlayıcının internet sayfasındaki iletişim araçları, alan adı, IP adresi ve benzeri kaynaklarla elde edilen bilgiler üzerinden elektronik posta veya diğer iletişim araçlarının tebligat için kullanılabileceği düzenlenmiştir.

Son olarak, Sosyal Medya Kanunumuzun sosyal ağ sağlayıcılara ilişkin yükümlülüklerde Almanya modelini takip ettiğini belirtmek isterim.

Son günlerde kamuoyunu meşgul eden WhatsApp konusunda görüşleriniz nelerdir?

Kamuoyunda da geniş yer bulduğu üzere; Whatsapp’ın güncellenen gizlilik sözleşmesinin kabul edilmemesi durumunda, uygulamanın kullanılamayacağı yönünde bir gelişme yaşanmıştır. Başkanlık olarak konuyu “ülke ayrımcı politika” ve “kişisel verilerin korunması” olmak üzere iki ayrı başlıkta ele aldığımızı söyleyebiliriz.

Ülke ayrımcı politika başlığında bakıldığında; yapılan çalışmalarda, Whatsapp’ın kullanıcı kişisel verilerinin işlenmesi yönünden coğrafi olarak bir ayrıma gittiği ve AB bölgesinde yaşayan kullanıcılar ile AB bölgesi dışında yaşayan kullanıcılar için farklı politikalar izlediği görülmüştür. Başkanlık olarak global şirketlerin ülke veya bölge ayrımcı politikalar ile kişisel veriler gibi doğrudan insan hak ve özgürlüklerini ilgilendiren alanlarda farklılaştırma yapmasını tasvip etmediğimizi belirtmeliyim.

Global şirketlerin ülke spesifik uygulamaları elbette olabilir ancak; bu uygulamaların gerekçelendirme olmaksızın yapılmasının haberleşme özgürlüğü ile bağlantılı olarak bir insan hakkı ihlali teşkil edeceğini vurgulamalıyız. Nitekim, söz konusu uygulamanın kamuoyundaki yansıması da hayli olumsuz olmuştur.

Diğer yandan, “kişisel verilerin korunması” başlığına bakıldığında ise; kamuoyuna yansıtıldığı şekilde AB’nin bir kişisel verileri koruma mevzuatı olduğu için Whatsapp’ın AB’yi ayrı tuttuğu yönünde yayılan hatalı bilgiyi düzeltmek ve kamuoyunu bilgilendirmekte fayda görüyorum.

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ülkemizde yaşayan herkesin kişisel verilerinin işlemesine dair kapsayıcı bir düzenleme konumundadır. Ülkemizdeki kanun vatandaşlarımızın kişisel verilerinin teminatı niteliğinde bir düzenlemedir.

Ülke veya bölgeler arası değişen ulusal mevzuat gerekliliklerinin global şirketler tarafından bir üstünlük yarışına tabi tutulması kabul edilemez. Ülkemiz serbest seçimlerin uygulandığı, demokratik bir hukuk devletidir.

Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde kanunlarımızın uygulanmasına ilişkin egemenlik yetkimiz bulunmaktadır. Bu doğrultuda, Whatsapp’ın gizlilik hükümlerine ilişkin, gerek Kişisel Verileri Koruma Kurumumuz gerekse rekabeti bozucu etkileri yönünden değerlendirme yapmak üzere Rekabet Kurumumuz görev alanları dâhilinde harekete geçmiştir.

Türkiye bu alanda yeni bir oyuncu değil. Whatsapp ve benzeri anlık mesajlaşma uygulamalarına alternatif olabilecek ülkemizde geliştirilmiş ve halen geliştirilmekte olan birçok uygulama mevcut. Bu uygulamaların kullanımının yaygınlaşması etkin bir tanıtımla mümkün. Son dönemde Whatsapp tarafından haksız olarak dayatılan gizlilik sözleşmesi güncellemesi sonrasında Türk bilişim şirketlerine ait uygulamaların Pakistan’dan Almanya’ya, Bangladeş’ten Endonezya’ya kadar birçok ülkede ciddi sayıda yeni kullanıcı edindiğine şahit olduk.

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi olarak Türk bilişim şirketlerince geliştirilmiş 10’un üzerinde anlık mesajlaşma uygulamasını güvenlik, performans ve kullanılabilirlik özellikleri bakımından analiz ve test ettik. Bu uygulamalardan bazıları herkesin gündelik mesajlaşma ihtiyaçlarına yönelik iken bazıları kurumsal ihtiyaçları karşılayacak daha üst düzey güvenlik özellikleri sağlıyor. Hatta 100’ün üzerinde dile anlık çeviri ve acil durum bildirimi gibi küresel rakiplerinde bulunmayan özellikler sunabiliyor.

Türk bilişim şirketlerinin bu alan özelinde dünyadaki eğilimleri yakından takip ettiğini ve önemli bir mesafe kat ettiğini söyleyebilirim. Bu noktadan hareketle mesajlaşma uygulamaları konusunda şirketlerimizin küresel rekabette daha ileri noktalara ulaşacağına inanıyorum.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Dünyadaki ve Türkiye’deki mevzuat ve uygulamalar konusunda görüşleriniz nelerdir?

Öncelikle 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun geçmişi ve bugününe kısaca değinilmesini yararlı buluyorum. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilk uluslararası anlaşma olan Avrupa Konseyi bünyesindeki Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması Sözleşmesi’ne (108 sayılı Sözleşme) Türkiye taraftır ve Sözleşme ülkemizde 2016 yılından bu yana uygulamadadır. 6698 sayılı Kanunun kişisel verilerin işlenmesine ilişkin usul ve esasları, 108 sayılı Sözleşme ve 95/46/EC sayılı Avrupa Birliği Veri Koruma Direktifine paralel şekilde düzenlenmiştir.

Ancak 2016 yılında Avrupa Birliği, 95/46/EC sayılı Direktifin yerine 2016/679/EU sayılı Tüzüğü kabul etmiştir. Bu nedenle kişisel verilerin korunmasına ilişkin ülkemiz mevzuatı ile Avrupa Birliği mevzuatı arasında bazı farklılıklar oluşmuştur. Söz konusu farklılıkların giderilmesi açısından, 11. Kalkınma Planının “479.1. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu AB’nin Genel Veri Koruma Tüzüğü dikkate alınarak güncellenecektir.” tedbiri kapsamında ilgili kurumlarımızca uyum çalışmaları sürdürülmektedir.

Gelinen aşamada, 6698 sayılı Kanun ile tesis edilen hükümlerin ülkemizde kişisel veri kavramının benimsenmesine yönelik çok değerli bir adım olduğu muhakkaktır. Bu yönde, Kanunumuzda kişisel verilerin işlenmesine ilişkin belirlenen genel ilkeler şu şekildedir:

  • Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma
  • Doğru ve gerektiğinde güncel olma
  • Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme
  • İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma
  • İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme

Diğer yandan, “Kişisel verilerin silinmesi, yok edilmesi veya anonim hâle getirilmesi”, “Kişisel verilerin aktarılması”, “Kişisel verilerin yurt dışına aktarılması konuları” da 6698 sayılı Kanunda düzenlenmiştir. Kanun kapsamındaki hakların vatandaşlarımız tarafından öğrenilmesinde büyük fayda görüyorum, zira kişisel verilerin korunmasının bireyde başladığı unutulmamalıdır. Yine Kişisel Verileri Koruma Kurumu tarafından sağlanan ALO 198 Veri Koruma Hattı Bilgi Danışma Merkezi’nin de faydalı bir uygulama olduğu kanısındayım.

Başkanlığımızın kişisel veriler ile ilgili çalışmalarına da kısaca değinmemiz gerekirse, öncelikle uluslararası gelişmeleri takipte olduğumuzu söyleyebilirim. Bu doğrultuda, son dönemde WhatsApp uygulamasının veri politikasına ilişkin gelişmeler olsun öncesinde sosyal ağ sağlayıcıların kullanıcı içeriklerine ilişkin Sosyal Medya Yasası olsun, her fırsatta kamuoyunu bilgilendirmeyi amaç edindik. Zira içinde bulunduğumuz dijital çağın temeli haline gelen verinin, kişisel verileri de kapsadığını unutmamalıyız.

Diğer yandan, gün geçtikçe artmakta olan siber güvenlik saldırılarının, veri başlığı altında kişisel verileri de tehdit ettiği bilinmektedir. C-Suite Siber Risk Raporunda, siber saldırı kaynaklı kayıpların toplam maliyetinin 2021 itibarıyla yıllık 6 trilyon dolara ulaşabileceği ifade ediliyor. Görüldüğü üzere ekonomik maliyeti inanılmaz boyutlara ulaşan siber saldırıların önlenmesi ile kişisel verilerin korunması birlikte ele alınması gereken iki konu halini almıştır. Bu kapsamda, Başkanlığımızca hazırlanan “Bilgi ve İletişim Güvenliği Rehberi” Temmuz 2020 tarihinde yayımlanmıştır.

Tüm kamu kurum ve kuruluşları ile kritik altyapı hizmeti veren işletmelerde bulunan mevcut ve yeni kurulacak bilgi sistemlerinde, Rehberde yer verilen tedbirlere uyulması zorunlu tutulmuştur. Rehber kapsamındaki düzenlemeler, siber saldırılara karşı mukavemetimizi artıracak, bilgi güvenliği ve siber güvenlikte ülke seviyesinin uluslararası arenada yükselmesinde önemli bir rol alacaktır. Ülkemize özgü ilk referans doküman olma niteliği taşıyan ve geniş bir katılımla ilgili tüm paydaşların katkısı alınarak hazırlanan Rehber; ihtiyaçlar, gelişen teknoloji, değişen şartlar ile ulusal politika ve stratejiler göz önünde bulundurularak güncellenmeye devam edecektir.

Türkiye’de bilişim alanındaki Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Bilişim sektörü hem kendisinin oluşturduğu yüksek katma değer hem de sunduğu ürün ve hizmetlerin diğer sektörlerdeki verimlilik artırıcı etkisi nedeniyle ülke ekonomisi açısından kilit önemde. Böylesi önemli ve dinamik bir sektördeki sorun ve aksaklıklar ile fırsatların tespiti ve bunlara yönelik politika önerileri geliştirilmesi noktasında STK’ların son derece önemli bir rolü olduğunu değerlendiriyoruz.

Ayrıca STK’lar, yürüttükleri etkinliklerle sektör temsilcileri arasında bilgi alışverişinin sağlanmasına ve iş birliği potansiyelinin değerlendirilmesine yönelik olarak da önemli bir işlev üstleniyor. Bu bağlamda, biz de Dijital Dönüşüm Ofisi olarak sektör STK’ları ile olan iletişimimizi mümkün olduğunca geliştirmeye ve bu bağlamda onların fikir ve tecrübelerinden istifade etmeye çalışıyoruz.

Bu iletişimi henüz sistematik ve düzenli bir yapıya kavuşturamadık, bunda henüz yeni bir kurum olmamız ve kurumsal yapımızdaki eksiklikleri tamamlamaya çalışmamızın da etkisi var. Ancak, önümüzdeki dönemde, özellikle yürüteceğimiz önemli çalışmalar bağlamında bilişim STK’ları ile daha düzenli ve sistematik bilgi alışverişi sağlayacağımız birlikte çalışma yöntemlerini geliştirip uygulayacağız. Dijital Dönüşüm Ofisi olarak yürüteceğimiz hem politika geliştirme çalışmalarında hem de spesifik projelerde bu iş birliğinden çok ciddi ölçüde fayda sağlayacağımızı düşünüyoruz.

Global Bilişim Derneği (BİDER) ve/veya BİLİŞİM GRUBU ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Dijital Dönüşüm Ofisi olarak bilişim sektöründeki farklı STK’larla temas halinde olmak, sektörün sorunları ve çözüm önerilerine ilişkin alternatif fikirleri dinlemek bizim açımızdan son derece önemli. Bu anlamda; bilişim sektöründen, üniversitelerden, üretici ve çözüm sağlayıcılarından, sektör basınından ve kanaat önderlerinden müteşekkil üye yapınızın sektörel politikaların etkin şekilde tasarlanması, tartışılması ve ilgili aktörler arasında iş birliğinin geliştirilmesine ciddi anlamda katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Ayrıca, benimsemiş olduğumuz yerli ve milli teknoloji yaklaşımını ülkemiz açısından son derece değerli buluyorum. Ülkemizin kalkınması için her alanda yerli ve milli teknolojilerimizin gelişmesi ve buna yönelik çalışmaların desteklenmesi Dijital Dönüşüm Ofisi olarak bizim de ana önceliğimiz. Derneğinizin de çalışmalarında bu konunun önemine atıfta bulunmanız ve faaliyetlerinizde yol gösterici, destekleyici ve katkı verici çalışmalar içinde bulunacağını vurgulamanız gerçekten bizim de sivil toplum kuruluşlarından beklediğimiz hususlar.

Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsatta, Türkiye’nin dijital dünyada çok önemli bir yere sahip olduğunu dile getirerek, “yüksek teknolojiye dayalı ürünleri tasarlayan, geliştiren, üreten ve tüm dünyaya satan bir Türkiye için hep birlikte daha çok çalışmamız gerektiğinin” altını çizmektedir.

Çalışma şeklimizde köklü bir dönüşüm yaşıyoruz.

Bu önemli dönüşümü hayata geçirmek için tüm paydaşlarla iş birliği içerisinde çalışmalıyız.

Gelin dijital geleceğimizi hep birlikte inşa edelim…