Özel Röportaj

Ömer Özgür ÇETİNOĞLU

Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.

Bilgi ve İletişim Teknolojileri Direktörü

Temmuz 2019

 

Ömer Özgür ÇETİNOĞLU: “Dijital Dönüşümün Toplumlara ve Şirketlere Etkisi”

 

1970’li yıllardan sonra dijital teknolojilerin toplumların yaşantısına girmesiyle beraber duymaya başladığımız dijitalleşme, geride bırakmaya hazırlandığımız son on yıl içerisinde de şirketlerin stratejilerinde dijital dönüşüm adı altında yer buluyor.

 

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1987 İstanbul Erkek Lisesi, 1992 yılında da Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümümden mezun oldum.

1992 yılında Koç Holding’te Sistem Analist Programcısı olarak iş hayatına atıldım. 1992-1996 yılları arasında Koç Holding Bilişim Uzmanı, 1996-1997 yılları arasında Ordu Bilgi İşlem Subayı, 1998-2002 yılları arasında Koç Holding Tüketim Grubu İş Geliştirme Yöneticisi, 2002-2007 yılları arasında Beko Elektronik Bilgi İşlem Müdürü, 2007-2016 yılları arasında KoçSistem İş Çözümleri ve ArGe Direktörü olarak çalıştım.

2016 Temmuz ayından bu yana Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. Bilgi ve İletişim Teknolojileri Direktörü olarak görev yapıyorum. Şirketin uzun vadeli stratejilerinden türettiğimiz bilgi teknolojileri ve dijital dönüşüm hedeflerimizi gerçekleştirecek planlamalar yapıyor, bunları gerçekleştirecek finansal ve iş gücü (iç kaynak, dış kaynak, ortaklık vb.) yol haritasını belirliyorum. Öte yandan, diğer birimlerle iş birliği halinde şirketimizin operasyonel verimliliğini, rekabetçiliğini ve marka itibarını arttıracak yazılım ve dijital çözümlerin hayata geçirilmesini sağlıyorum. Üniversite, teknoloji firmaları, Koç Holding grup şirketleri, otomotiv sektörünün diğer oyuncuları ile de iş birliği, benchmark, hizalanma çalışmaları organize ediyor, bu sayede şirketimizin kurumsal bilgi birikimini global ve güncel halde tutmayı amaçlıyorum.

BİLİŞİM GRUBU, 1884 Vakfı ve ODD Üyesiyim.

 

Şirketiniz, sektörünüz ve faaliyet alanlarınız ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

1968 yılında kurulan Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş., Koç Holding ve Fiat Chrysler Automobiles (FCA) hissedarlarının eşit ortaklığı altında ve halka açık şekilde, Türkiye’nin hem binek otomobil hem de hafif ticari araç üreten tek otomotiv şirketi. Yılda 450 bin araçlık üretim kapasitesi ve 7 bine yakın çalışanı ile Türkiye’nin beşinci büyük sanayi kuruluşu olan Tofaş, genel merkezi İstanbul’da olan, 350 bin m²’si kapalı, yaklaşık 1 milyon m² alan üzerinde kurulu Bursa Fabrikası’nda üretimini yapıyor ve yatırımlarını sürdürerek rekabet gücünü her geçen gün artırıyor.

Fiat Chrysler Automobiles’ın (FCA) önemli stratejik üretim merkezinden biri olan Tofaş, aynı zamanda grubun Avrupa’daki en büyük Ar-Ge merkezlerinden biri konumunda.

 

Dijital Dönüşüm konusunda görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye dijital dönüşümde hangi aşamada? Şirketiniz hangi aşamada, planlarınız nelerdir?

1970’li yıllarda özellikle teknolojinin gelişmeye başlamasıyla birlikte dijitalleşme sözcüğü yaşantımızın kaçınılmaz bir parçası haline gelmeye başladı. İnsan eliyle yapılan pek çok iş günden güne makinalar, yazılımlar, robotlar tarafından yapılmaya başlandı. Sağlıktan eğitime, savunma sanayiinden ulaşıma, iletişimden uydu ve uzay teknolojilerine, üretime pek çok alanda dijitalleşmenin hayatımıza girişine hep birlikte tanıklık ettik. Bununla birlikte son on yılda sıkça telaffuz etmeye başladığımız “Dijital Dönüşüm”  ̶ bir dönem e-dönüşüm olarak da karşımıza çıkmıştı ̶  özellikle şirketlerin rekabetçiliğini, sürdürülebilirliğini ve verimliliğini koruma anlamında son derece önemli hale geldi. Şirketlerin dışında devlet ve eğitim kurumları gibi asıl amaçları ticari olmayan kuruluşların da bu dönüşümü sahiplenip kendilerinden hizmet alanlara farklı deneyimler sunarak memnuniyet ve bağlılık sağlama gayretinde olduklarını görüyoruz.

Bu bağlamda ben, dijital dönüşümü ve olgunluğunu tüm etki alanlarıyla değerlendirdiğimde, “Digital Business” ve “Digital Foundation” olacak şekilde iki başlıkta değerlendirmenin gerekliliğine inanıyorum. “Digital Business” başlığını, şirketlerin kendi dijital dönüşüm stratejileriyle ve tüm ortaklarının, hizmet sağlayıcılarının yeterlilikleriyle kendi iş süreçlerinde, ana faaliyet alanlarında yaratacağı memnuniyet, deneyim ve rekabetçilik olarak ele alıyorum. “Digital Foundation” başlığını ise, şirketlerin üzerinde, devletlerin, yerel veya küresel teknoloji ve hizmet sağlayıcıların, üniversitelerin, girişimcilerin ortaya koydukları veya gelecekte koyacakları altyapı, teknoloji, bilgi birikimi, eğitim, yol haritalarının tamamı olarak görüyorum.

Türkiye’yi “Dijital Dönüşüm” yolculuğunda işin daha çok başında görüyorum. Ülkemizin bu alandaki stratejilerini oluşturan kurumların, teşkilatlarının bir an önce oluşturulması, bu kurumların hükümetler üstü hedefler ve yol haritaları koymaları gerektiğini düşünüyorum. Özellikle üniversitelerin ve girişimcilerin, teknoloji üreten yerel şirketlerin bu yolculuğa çok hızlı bir şekilde hizmet etmeye başlatılması yönünde destekler, özendirici faaliyetler, yarışmalar, şirketlerle iş birlikleri vs. gibi taktik adımların başlatılması gerekiyor. Bu çalışmalar ve araştırmalar sonucunda başarılı bir şekilde ortaya çıkarılan ürün ve hizmetlerin tüketilmesi konusunda da devletin özendirici ve destekleyici, hatta belirli noktalarda zorlayıcı olmasının gelişime katkıda bulunacağını öngörüyorum. Şirketlere baktığımda ise, biraz daha önde olduklarını söyleyebilirim. Tofaş, “dijital dönüşüm” stratejisine odaklanmış bir organizasyon ile kendi “dijital business” başlığını doldurmakta çok istekli davranıyor. Bu amaçla yapılan pek çok çalıştayda dijital dönüşüm uygulanabilecek iş senaryoları, atak edilecek alanlar belirleniyor ve belirlenen alanlarda başarıya ulaşmak için çalışan gelişimi, yatırım, ortaklık, iş birliği, Ar-Ge, çevik dönüşüm gibi kulvarlarda yapılacaklar belirleniyor. İlave olarak bu dönüşümün Koç Holding ve FCA gibi ortaklara etkileri, bilgi ve deneyim paylaşımı, iş birliği fırsatları gibi pek çok faktör değerlendiriliyor ve bu şekilde yatırım onayı alınarak alt hedefler hayata geçiriliyor.

 

Sizce Dünyayı değiştirecek teknolojiler nelerdir?

Tarih boyunca Dünya’yı değiştiren yeniliklerden, teknolojilerden örnek aldığımızda odağında insanı, insan yaşamını, doğayı, ulusları odağında tutan değişikliklerin daha yıkıcı ve değiştirici etkilerinin olduğunu görüyoruz. Bundan sonra olacak değişikliklerin etkisinin de aynı parametrelerle değerlendirileceğini öngörüyorum. Özellikle tıp, eğitim, uzay ve savunma sanayi gibi çekirdek alanlara ilave olarak, çevrenin korunması, eğlence, sosyalleşme ve zaman yaratma odaklı, kişisel güvenliği ve gizliliği öne çıkaran yeniliklerin çok etkili olacağını düşünüyorum. Bu saydığım alanlar çok makro stratejiler olarak görünmekle birlikte altında çok fazla teknolojik gelişmeyi de beraberinde tetikleyecek. Örneğin genetik alanında yapılacak araştırmaların arka planında pek çok gelişmiş tanı ve araştırma teknolojiler, nükleer tıp, makine öğrenmesi, veri bilimi gibi alt teknolojilerin gelişimi çok büyük önem taşıyor. Otonom araçlar gibi daha spesifik stratejiler bile kendi içlerinde farklı teknolojik alanların gelişimini ve bir araya toplanarak sonuç alınmasını gerektiriyor. Çok yakın bir gelecekte üniversite veya okul kavramının ortadan kalkacağı, sanal eğitim ortamları ile eğitim ihtiyacının karşılanabileceğinin konuşulduğuna hep birlikte tanık oluyoruz.

 

Dünyada ve Türkiye’de bilişim sektörünün ve otomotiv sektörünün geleceği hakkında öngörüleriniz nelerdir?

Bilişim sektörünün gelişiminin diğer teknolojilerin gelişimini ne denli hızlandırdığını, yapılacak pek çok araştırmaya doğrudan ne ölçüde katkıda bulunduğunu son 30 yılda önümüze çıkan teknolojik yeniliklerin çıkış hızına şahit olarak gördük. Belirttiğim gibi makro stratejilerin birçoğunun hızlı ilerlemesinin, bilişim sektöründe sağlanacak gelişimle mümkün olacağı açık. Einstein’in deneylerini yaparken yaptığı hesaplamaların arka planında bir işlemci veya bilgisayar desteği olsaydı bu araştırmaların çok daha kısa sürede tamamlanacağı çok açık. Günümüzde tasarımdan haberleşmeye, örneklemeden 3D yazıcılara, tahminlemeden öğrenmeye, simülasyondan otomasyona pek çok yazılım, arkasında yine çok güçlü donanımlar ve algoritmalarla varlığını güçlendiren bilişim sektörü, bu gücünü arttırarak devam ettirecek. Bu olgunun farkında olan gelişmiş ülkeler, bu alandaki tüm faaliyetlere koşulsuz destek veriyor ve gelecekte de vermeye devam edecek. Ülkemizde de bu durumun önemi kavranmış durumda. Devlet ve özel sektör tüm gücüyle bu alandaki kalkınma ve gelişim faaliyetlerine gereken önemi vermeye başlıyor. Yetişmiş eleman oluşturma, girişimcilik, yerli ürünler, iş birliktelikleri gibi konulara önem verip üretime ve insan yaşamına hizmet edecek çözümlerin arka planında güçlü bir şekilde yer almış bilişim sektörünü yakında göreceğimizi düşünüyorum. Otomotiv özeline geldiğimizde ise özellikle üretimde endüstri 4.0, işbirlikçi robotlar, dijital ikiz, nesnelerin interneti gibi konular şirketlerin olmazsa olmazları arasında olacak. Üretim teknolojilerinin yanında ürün teknolojileri arasında sayabileceğimiz otonom araçlar, bağlantılı araçlar, çevreye duyarlı, sizi anlayan ve tanıyan otomobiller kavramları ön plana çıkıyor, çıkacak. Diğer bir husus da pazarlama ve kullanım alışkanlıklarının değişmesi olacak. Yapılan araştırmalar insanların satın alma alışkanlıklarının %45 oranında dijitale kaymış durumda olduğunu gösteriyor. Bu nedenle farklı pazarlama ve müşteri ilişkileri yönetimi yaklaşımları gerekiyor. Tüm bu etmenleri göz önünde bulundurduğumuzda Ar-Ge’den son müşteriye uzanan değer zincirinde bilişim sektörünün gücü, otomotiv sektöründe de çok önemli bir rol oynayacak.

 

Nesnelerin İnterneti konusunda görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye Nesnelerin İnternetinde hangi aşamada? Şirketiniz hangi aşamada, planlarınız nelerdir?

İnsanların en önemli ve kısıtlı kaynağının zaman olduğu bir çağda yaşıyoruz. İş yaşamı, sosyal ve kültürel etkinlikler, eğitim gibi yapılması gereken birçok aktivite nedeniyle insanların kendilerine ait zaman yaratma konusu oldukça önemli hale geldi. Dolayısıyla bu amaçla ortaya atılan her yenilik oldukça ilgili görüyor ve yaygın bir kullanıma kavuşuyor. Nesnelerin interneti kavramı da bu bağlamda karşımıza çıkıyor. Birbirleri ile konuşabilen, etkileşime girebilen nesneler sayesinde birçok aktivite daha insanlar o aktivitelere ihtiyaç duymadan önce tamamlanmış ve sonucunu hazır halde insanların kullanımına sunuluyor. Kahvaltısını yaparken arabasının çalıştırılması ve ısıtılması, eve gelmeden önce ev ısının hazırlanması, öğrenciler derse girmeden dersliğin temizlenmesi, sağlıkla ilgili acil durumlarda ambulansın kendiliğinden ihtiyaç bölgesine çağrılması gibi pek çok örnekte bu teknolojinin yararını rahatlıkla ortaya koyabiliyoruz.

Nesnelerin interneti kavramı gündelik yaşamın dışında, özellikle üretim alanında da bütün gücüyle karşımıza çıkıyor. Üretim sahasındaki makinalardan, cihazlardan, sensörlerden ve robotlardan veri toplayıp bu verilerin anlamlandırılması ve birtakım tahminleme ve öngörü yöntemleri ile değerlendirilmesi sayesinde makine bakımları, işçi sağlığı, iş güvenliği, çevreye duyarlılık, süreç performansı gibi pek çok konuda optimizasyon sağlanabiliyor. Özellikle büyük ve yapısal olmayan veri işleme teknolojilerinin de gelişmesiyle bu veriyi saklama, işleyerek anlamlı sonuç çıkarma çalışmaları yaygın şekilde devam ediyor. Öte yandan üreticiler nesnelerin interneti teknolojisinin gerektirdiği iletişim standartlarına sahip ürünler piyasaya sürerek, müşterileri tarafından self-servis olarak kolayca konuşturulabilen ve anlamlandırılan hale geldi. IFTTT gibi basit iş akışı platformları ülkemizde de birçok kişi tarafından kullanılır hale gelmeye başladı.

Ülkemizde özellikle üretim alanında çok yaygın kullanılmaya başlayan bu teknoloji, Tofaş’ta da çok farklı kullanım senaryoları ile karşımıza çıkıyor. Özellikle kişisel verilerin korunması kanunu ve yerel veri merkezleri olmamasından kaynaklanan yüksek maliyetler, toplanmakta olan büyük verinin bulut mimarisinde saklanması ile ilgili darboğazlar oluştursa da veriden değer yaratmaya ilişkin getirisi yüksek senaryoların çoğalması sonucunda yerel (edge) çözümlerle ilerleyerek şirketlerin bu konuda beklenen hızda yol aldıklarını gözlemliyorum.

 

Yapay Zekâ konusunda görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye Yapay Zekâ da hangi aşamada? Şirketiniz hangi aşamada, planlarınız nelerdir?

Yapay zekâ konusu yaşantımıza yeni girmiş bir kavram gibi görünse de 1990’lı yıllarda bizler satranç şampiyonuna karşı mücadele edip başarılı olan bilgisayarlarla tanıştık. O yıllardan günümüze farklı şekillerde evrilerek gelen yapay zekâ kavramı, son dönemde makine öğrenmesi (ML) biçimine dönüştü ve artık yapay zekâ makine öğrenmesi ile özdeşleşti. Farklı öğrenme algoritmaları ve doğruluk seviyeleri ile bilgisayarlar veya cihazlar artık insanlar gibi düşünebiliyor, dinleyebiliyor, dilimizi konuşabiliyor ve anlayabiliyor, tepki verebiliyor, duygularımızı anlayabiliyor ve en önemlisi karar verebiliyor. Üretimden satış ve pazarlamaya, tıptan eğitim hizmetlerine, çağrı merkezlerine kadar pek çok alanda uygulamalarını gördüğümüz yapay zekâ kavramı ülkemizde yoğun olarak çağrı merkezlerinde ve Bot’larda karşımıza çıkıyor. Karar ağacı şeklinde çalışan, öğrenmeye dayalı olmayan yapay zekâ uygulamalarına ülkemizde çokça rastlıyoruz. Bunun yanında makine öğrenmesi konusunda almamız gereken çok yol olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda üniversitelerin ve şirketlerin programlarında veri bilimi konusuna daha fazla önem göstermeleri, işin kodlama veya hızlı işleme gibi teknik boyutlarından daha çok öğretmeyi senaryolaştırma, sonucu anlamlandırma ve derin öğrenmeyi yapılandırma alanlarında gelişim kaydetmelerinin kaçınılmaz olduğunu öngörüyorum.

 

Robotlar ve İnsansı Robotlar hakkında görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye Robotlar ve İnsansı Robotlarda hangi aşamada? Şirketiniz hangi aşamada, planlarınız nelerdir?

Tofaş, üretim teknolojilerine yaptığı yatırımlarla hem Ar-Ge hem de üretim alanında ülkemizde otomotiv sektörünün öncüsü konumunda oldu. Robot kullanımı bu yatırımların başında geliyor. 2000’li yıllardan sonra fabrikadaki üretim sahasında robot kullanımının çok hızlı yaygınlaşması hatasızlaştırma, otomasyon, iş güvenliği gibi konularda şirketimize oldukça yüksek getiri sağladı. FCA’nın tüm fabrikalarında uyguladığı “Dünya Klasında Üretim (WCM)” denetim seviyelendirmesinde “altın” fabrika olmamızda robotize edilmiş üretim sahasının önemli katkısı oldu. Özellikle saha çalışanları ile yan yana çalışabilen işbirlikçi robotlar (COBOT) sayesinde birçok operasyonu artık düşük maliyetli ve minimum alan gereksinimi ile gerçekleştirebiliyoruz.

Sahadaki fiziksel işlemleri gerçekleştiren robotlara ek olarak standart ofis işlemlerini yapabilen sanal robotlar (digital workforce), “Robotic Process Automation” yaklaşımı sayesinde birçok katma değersiz iş yok edilerek verimlilik sağlanabiliyor. Ofis çalışanı robotu olarak da adlandırılan bu sistem sayesinde verimlilik dışında ilgili işin hızlı ve hatasız bir şekilde gerçekleştirilmesi de sağlanıyor, yetişmiş insan kaynağı daha değerli işlere sevk edilerek çalışan memnuniyeti ve de sağlanıyor.

Türkiye geneline baktığımızda yine üretim sektöründe robotlar ve otomasyon uygulamaları oldukça yaygın kullanılıyor. Yerli robot ve otomasyon programını çok hızlı ilerletecek potansiyelimiz ve deneyimimiz olduğuna katıldığım etkinliklerde şahit oluyorum. Robot üretim maliyetlerinin çok düşük olması, yerli robot üretimi konusunu çok anlamlı kılmıyor; bununla birlikte kurumlarda robot projelerini gerçekleştirecek yerli girişimcilerin daha aktif rol oynaması gerektiğine inanıyorum. Üretim dışında, günlük yaşamda kullanabileceğimiz insansı robotların restoranlarda, eğlence yerlerinde yaygınlaşabileceğini düşünüyorum.

 

Kodlama Eğitimi ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Sizce Türkiye Kodlama Eğitiminde hangi aşamada? Yeterli midir? Bilişimin gelişimi için eğitim sektörüyle ilgili önerileriniz var mı?

Geçtiğimiz 20-30 yıl boyunca kodlama işi çok yoğun mühendislik bilgisi gerektiren durumdaydı. Yazılımlar daha çok ciddi hesaplamalar içeren, algoritma karmaşıklıkları yüksek, deneyim yönetmekten ziyade donanım veya mantıksal veya matematiksel gereksinimleri yönetmeye odaklandı. Bu nedenle yazılım geliştirme ve kodlama çok ciddi mühendislik altyapısı ve bilgi birikimi gerektiriyordu. Günümüzde ise bahsettiğim bu zorlu kodlama sürecine ek olarak hatta daha yoğun ihtiyaç şeklinde kullanıcı deneyimi ve tasarım odaklı hale dönüşmeye başladı. Sürükle bırak ve hazır kütüphane teknolojileri ile kod geliştiricilerin hayatını oldukça kolaylaştıran geliştirme ortamlarına ek olarak yazılımların gereksinim, test ve güvenlik yönetimleri çok derin kodlama bilgisi gerektirmeyecek ölçüde yapılabilir hale geldi. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde, özellikle üniversitelerdeki yazılım mühendisliği oranını mevcut seviyede tutup, ön lisans veya meslek lisesi boyutuna indirgeyebiliriz. Özellikle şirketler tarafından kullanılmakta olan hazır ERP paketleri, ‘custom’ iş uygulamaları, mobil uygulamalar ekseninde baktığımızda yazılım mühendisliği ihtiyacının geçmişteki derinlikte beklenmediğini görüyoruz. Tofaş olarak bu bakış açısını destekleyecek şekilde 2019 yılı içerisinde “çocuklara kodlama eğitimi” düzenledik. Bu programla, işin eğitiminin çok daha basit şekilde toplum bilinci ve farkındalığı yaratma üzerine inşa edilebileceğini, sonrasında kodlama tutkusuna sahip öğrencilerimizin doğru yönlendirme ile lisede, ön lisans seviyesinde daha hızlı bir şekilde üretimin içine katılabileceğini amaçladık. Temel bilgisayar mühendisliği eğitimi veren lisans programlarımızı mümkün mertebe donanım, ağ, güvenlik, yazılım alanlarının birine daha fazla odaklanılmış biçime sokmamız daha sonuç odaklı ve derin bilgiye sahip bir yaklaşım gibi duruyor. Okul eğitimine ek olarak, yazılım ve kodlama tutkusu olan gençlerimize girişimcilik, yenileşim ve çevik metodolojilerle ilgili bilgi verip etkinliklere, yarışmalara, staj programlarına katılmalarını sağlamalı, gelecekte yapacakları işle ilgili pratik yapma şansı vermeliyiz.