Özel Haber
Gelecekte Bilişim Konferansı’nda Geleceğin Teknolojileri Konuşuldu
Türk bilişim sektörünün en geniş tabanlı düşünce topluluğu Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU desteği ile Türkiye’nin en kapsamlı dijital dönüşüm platformu olan Smart Future Forum tarafından “Gelecek Geliyor” temasıyla düzenlenen Gelecekte Bilişim Konferansı, bilişim sektörünün önde gelen şirketleri ve üst düzey yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşti.
Teknolojinin geleceğine ve geleceğin teknolojilerine ayna tutan Gelecekte Bilişim Konferansı, ilham verici konuşmacılar, başarılı iş ortakları, çözüm geliştiriciler ve bilişim dünyası profesyonellerini 27 Nisan’da İstanbul’da buluşturdu.
SETA İstanbul Konferans Salonu’nda tüm gün süren konferansta uzmanların gözünden dijital dönüşüm, siber güvenlik, yeni nesil teknolojiler ve sektörel çözümlerle ilgili en yeni gelişmeler ele alındı. Dijital Dönüşüm, nesnelerin interneti, blockchain, bulut bilişim, siber güvenlik ve yapay zekâ gibi teknoloji dünyasının geleceğini şekillendiren trendler başarılı örnekler ve uygulamalarıyla ele alındı.
Gelecekte Medya oturumunda Sosyal Medya, Dijital Yaşam ve Toplum 5.0; Gelecekte Yaşam oturumunda Endüstri Devrimi, Nesnelerin İnterneti ve Dijital Dönüşüm; Gelecekte Nesil oturumunda Büyük Veri, Yapay Zekâ, Robotlar ve RPA; Gelecekte Güvenlik oturumunda ise Bulut Bilişim, Blok Zinciri, Siber Güvenlik ve KVKK konu başlıkları derinlemesine tartışıldı.
Gelecekte Medya, Gelecekte Yaşam, Gelecekte Nesil ve Gelecekte Güvenlik ana başlıkları ile dört ana oturumda gerçekleştirilen konferansın açılış konuşmalarını Smart Future Forum Başkanı Murat Karataş, Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU Başkanı Şenol Vatansever ve Watchguard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez yaptı.
Dijital dönüşüm ve değişimi bilişim sektörü perspektifinden değerlendirerek dijital teknolojiler konusundaki farkındalığın artırılması, alanında uzman konuşmacıların sektöre vizyoner bir bakış açısı kazandırması ve gelecek vizyonu çizmesi hedeflenen Gelecekte Bilişim Konferansına onur konuğu olarak katılan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır “Milli Teknoloji Hamlesi” sunumunu gerçekleştirdi.
Kacır: “Milli Teknoloji Hamlesinin gerçekleştirilmesi için canla başla çalışıyoruz”
Bakanlık olarak TÜBİTAK, KOSGEB vb. tüm paydaş kurumlarla birlikte Milli Teknoloji Hamlesinin gerçekleştirilmesi için canla başla çalıştıklarını vurgulayan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, toplumun tüm kesimlerini kapsayan Milli Teknoloji Hamlesi hakkında konferans katılımcılarını bilgilendirdi: “Kamu kurumlarının, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör firmalarıyla el birliği içerisinde başarabileceği bir süreç. Milli Teknoloji Hamlesi dediğimizde iki temel alandan bahsediyoruz.
Birinci alanı ulusal bağımsızlığımız için mutlaka yerli ve milli olarak geliştirmemiz ve üretmemiz gereken ürünlerin Türkiye’de geliştirilmesinin ve üretilmesinin sağlanması, desteklenmesi ve mümkün kılınması olarak tarif edebiliriz. Ülkelerin bağımsızlıkları için en kritik alan olarak savunma sanayi öne çıkıyor. Ancak savunma sanayi tek stratejik alan değil. Milli teknoloji hamlesinin bir ayağı olarak finans, sağlık, enerji ve üretim teknolojileri gibi pek çok alanda stratejik işleri yerli ve milli olarak geliştirmemiş ve üretmemişseniz sadece ekonomik olarak değil, güvenlik açısından da tam bağımsızlıktan söz etmemiz mümkün değil.
İkinci ayağı olarak Türkiye’nin çok yüksek bir ekonomik potansiyeli olduğunu ifade ediyoruz. Potansiyeli harekete geçirebilecek, Türkiye’yi küresel mukayesede üstünlük alanlarında öne çıkarabilecek ve ulusal hedeflerimize ulaştırabilecek şekilde yüksek katma değerli ürünlerin, yerli ve milli olarak geliştirilmesi ve üretilmesi Milli Teknoloji Hamlesinin bir diğer hedefi.
Türkiye çok genç bir nüfusa sahip. 83 milyonluk nüfusumuzun ortalama yaşı 31. Ortalama yaş Almanya’da 47, Avrupa genelinde 43. Dünyada teknolojileri geliştiren, yeni şirkeler kuran ve bu şirketlerin AR-GE süreçlerine liderlik edenlerin büyük bir kısmı gençler. Türkiye’de de AR-GE ekosisteminde ve teknoloji şirketlerinin mühendislik birimlerinde yoğun olarak gençler var. Genç ve eğitimli nüfusumuzu Milli Teknoloji Hamlesinin hedefleri doğrultusunda destekliyoruz.”
Kacır: “Büyümeye devam eden ekonomimiz girişimcilerimiz ve ihracatçılarımız için çok büyük fırsatlar barındırıyor”
Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamasının son 15 yılda yıllık %5,7, Avrupa ülkelerinin ise yıllık %1,4 olduğuna dikkat çeken T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye ekonomisinin büyüdüğünü ve büyümeye devam edeceğini ifade etti.
Türkiye’nin eşsiz bir jeopolitik konuma sahip olduğunu belirterek, “İstanbul’dan 122 ülkeye doğrudan seferlerle ulaşabiliyoruz. Bu dünyada pek az noktada insanlara sunulan bir fırsat. İstanbul’dan sadece 4 saat uçtuğunuzda 6 milyar nüfusa, 28 trilyon dolarlık ekonomiye açılıyorsunuz.
Dünyanın en cömert ülkesiyiz. En fazla uluslararası misafire ev sahipliği yapan ülkelerden biriyiz. Bunlar bizim çok önemli değerlerimiz. Çok büyük ekonomilere sahip olan ülkelerin temsilcilerinin Afrika’da yapmak istedikleri işlerle ilgili bizim kapımızı çaldıklarına ve birlikte iş yapmak istediklerine şahit oldum. Çünkü bizim yanlarında olduğumuzda o ülkelerin kendilerine güveneceklerinin farkındalar. Bu son 15 yılda zirve yapan ve tarih boyunca taşıdığımız değerlerimizin ve misyonumuzun, son dönemde elde ettiğimiz “soft power” olarak ifade edilen yumuşak gücümüzün açık bir göstergesi.” açıklamalarında bulundu. Bunun girişimcilerimiz ve ihracatçılarımız için çok büyük fırsatlar barındırdığının altını çizerek sivil toplumu, şirketleri ve girişimcileri bu gücün farkında olmaya ve ülkemize değer katmak üzere somut adımlar atmaya devam etti.
Kacır: “AR-GE’ye çok önem veriyoruz ve destekliyoruz”
Milli Teknoloji Hamlesi ile büyük oranda AR-GE ve yenilik ekosisteminden de bahsedildiğini söyleyen T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “Bugün Türkiye’de çok büyük bir altyapı ve ekosistem kurulmuş durumda. Türkiye’de 200’ün üzerinde üniversite var. 50’nin üzerinde girişimler için hızlandırma programı var. 80’in üzerinde teknopark, bin 400’ün üzerinden AR-GE ve tasarım merkezi var. Kurumsal şirketler, üniversitelerin teknoparkları ve sivil toplum kuruluşları ‘Startup’lar dediğimiz teknoloji girişimlerini hızlandırma programlarıyla destekliyor.
Türkiye’de toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasılamızın (GSYH) 2006 yılında %0,5’ini AR-GE’ye ayırıyorken bu oran 2016 – 2017 yıllarında %1’lere geldi ve bunu daha yukarılara çıkartacağız. Türkiye’de 2006 yılında AR-GE personeli sayısı 54 bin civarındayken ciddi kaynak artışıyla 2016 yılında 154 bine çıktı.
Yıllık yüksek teknoloji ihracatımız 4 milyar doların üzerinde çıktı. 30 binin üzerinde proje teknoparklarda tamamlandı. 8 binin üzerinde proje devam ediyor.
AR-GE’ye yapılan harcamaların yaklaşık 3’te 1’i özel sektör tarafından yapılıyordu. Şimdi %57’si özel sektör tarafından yapılıyor. Türkiye’de 2002 yılında patent başvuru sayısı 300 civarındayken bugün yıllık 7 binin üzerine çıkmış durumda.” açıklamalarında bulundu.
Kacır: “Savunma Sanayinde destan yazıyoruz”
Milli Teknoloji Hamlesinde Savunma Sanayi alanında çok başarılı olunduğuna ve adeta destan yazıldığına dikkat çeken T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “Hem kendi ihtiyaçlarımızı gideriyoruz hem de yurt dışına ciddi ihracatlar yapıyoruz. Ukrayna gibi binlerce uçak üretmiş bir ülkeye insansız hava aracı satar hale geldik. Savunma Sanayindeki yerlilik oranı %20’lerden %65’lere yükseldi. Helikopterlerimizi, tanklarımızı, akıllı bombalarımızı, akıllı mühimmatlarımızı kendimiz yapar hale geldik.” dedi.
Kacır: “TEKNOFEST ile yetenekli çocukların önünü açacağız”
TEKNOFEST ile Türkiye’deki yetenekli çocukların tespit edileceğini söyleyen T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin geleceği açısından konunun önemini açıkladı: “Onları geliştireceğiz, destekleyeceğiz, onların önünü açacağız. TEKNOFEST geçtiğimiz Eylül ayında dünyanın en büyük havacılık etkinliği oldu. TEKNOFEST kapsamında 14 farklı alanda 5 binin üzerinde takımda 30 binin üzerinde genç teknoloji yarışmalarına katıldı. İnsansız hava araçlarından insansız su altı sistemlerine, yapay zekadan siber güvenliğe birçok proje ortaya koydular. Sürücüsüz araba teknolojileri de bundan 15 yıl önce Amerika’da benzer bir yarışmada ortaya çıkmıştı, orada yarışanlar bugün bu alanın lider şirketlerinin kurucuları ve AR-GE liderleri oldu. TEKNOFEST bu yıl 17-22 Eylül tarihleri arası 6 gün olarak Atatürk Havalimanı’nda 1 milyondan fazla ziyaretçi ile dünyanın en büyük etkinliği olacak.”
Kacır: “Açık kaynak kodlu ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmamız gerekiyor”
Açık kaynak kodlu ürünlerin kullanımının önemine dikkat çektiği konuşmasında T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, Türkiye’nin hali hazırda lisanslı ürünlere çok ciddi şekilde kaynak ayırdığını belirtti: “Hem kamu yönetiminde hem özel sektörde lisanslı ürün kullanımımız çok yüksek. Lisanslı ürünler ekonomik olarak bize yük getirdikleri gibi çok tehlikeli bir bağımlılığı da neden oluyor. Dolayısıyla bizim Türkiye’de açık kaynak ekosistemini güçlendirmemiz, başta kamu olmak üzere açık kaynak kodlu ürünlerinin kullanımını yaygınlaştırmamız gerekiyor.
Bu hedef doğrultusunda 25 şirketle ve sivil toplum kuruluşlarımızla bir araya geldik. Bunların içerisinde ulusal şirketlerimiz var. Küresel şirketler var. Bu platformun en önemli amacı açık kaynak vesilesiyle yazılımcı niceliğimizi ve niteliğimizi yükseltmek. Türkiye’de iyimser tahminle 130-140 bin civarında yazılımcı olduğu söylenir. Daha gerçekçi tahminle 60-70 bin yazılımcının aktif olarak yazılım geliştirmekte olduğunu söylenir. Bizim yakın coğrafyamızda Avrupa ülkelerinde 800-900 bin yazılımcıya erişmiş ülkeler var. Dolayısıyla bu rekabette çok hızlı yol almalıyız. Açık kaynak aslında bize bu fırsatı sunacak. Yazılımcılarımızın hem etkin modellerle eğitilmesine yönelik birtakım imkanlar sunacağız hem de daha fazla yazılımcının açık kaynak projesi geliştirmesini teşvik edeceğiz. Açık kaynak projelerine verdikleri katkı oranınca biz de yazılımcılarımıza katkılar sunacağız.
Yazılımcı geliştirme işini sadece mevcut şirketlerin istihdam limitleriyle sınırlamıyor olmamız lazım. Biz açık kaynak platformunda çok yenilikçi uygulamalar başlatacağız. Şimdi üzerinde çalıştığımız nihayete erdirmek üzere olduğumuz işler de var. Binlerce gencimizi yazılımcı olmaya teşvik edeceğiz bu platform vesilesiyle.
Bu projeyi çok önemsiyoruz. Bu işi ısrarla sürdüreceğiz ve inşallah 5 yılın sonunda hepimiz göreceğiz ki 5-10 yıllık dönemde bu öğrenciler lise veya ortaokul başında tespit edilecek ve eğitim verilecek. Özel yetenekli öğrenciler belki de Türkiye’nin en önemli teknoloji girişimlerinin, dünya çapında teknoloji işlerinin öncüsü olacak.”
Kacır: “Dünyanın en iyi 100 üniversitesindeki 240 lider araştırmacı Türkiye’ye başvurdu”
Dünyanın en iyi 100 üniversitesinde en az 4 yıl araştırma yapmış olan lider araştırmacıları ister Türk vatandaşı olsunlar ister başka ülke vatandaşı olsunlar ayrıcalıklı imkanlarla Türkiye’ye davet ettiklerini söyleyen T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “240 araştırmacı başvuru yaptı. Burada alacakları maaşa ilaveten sunacakları projeyle 2-3 yıl süre boyunca aylık 24 bin TL burs desteği sunacağız. Onlardan beklentimiz 5 doktora öğrencisini ekiplerine almaları ve yetiştirmeleri. Her bir doktora öğrencisine ayrıca 4 bin 500 TL aylık burs imkânı sunuyoruz. Bu araştırmacıların ülkemizin stratejik ulusal beklentileri doğrultusunda proje yapmalarını bekliyoruz. Yeni Vecihi Hürkuş’lara, Nuri Demirağ’lara 83 milyonun sahip çıkmasını bekliyoruz.” açıklamalarında bulundu.
Kacır: “Uzay teknolojilerinde de başarı hikayelerini hayata geçireceğiz”
Türkiye Uzay Ajansının geçtiğimiz yılın Aralık ayında kurulduğunu belirten T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “Türkiye Uzay Ajansı, önce milli uzay programını hazırlayacak, kamuoyunun önüne sunacak, önümüzdeki 10 yıl adım adım uzay teknolojilerinde neler yapabileceğimiz tespit edilecek. Ülkenin kaynakları bu anlamda koordine edilecek. İhtiyaç duyulan yeni kaynaklar geliştirilecek. Hali hazırda uzay teknolojileri ile ilgili yerli ve milli işler yapıyoruz. Türkiye’nin ilk milli haberleşme uydusu Türksat 6A; TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü, TUSAŞ/TAI, ASELSAN gibi paydaşlar tarafından hayata geçiriliyor. 2-3 yıl içerisinde inşallah uzaya gönderilecek. Yine yerli ve milli gözlem uydumuz İMECE yakın zamanda uzaya gönderilecek. Türkiye’de uzay alanında çalışan yaklaşık bin araştırmacı var. Türkiye Uzay Ajansının çalışmalarıyla 10 yılda en az 10 bine çıkarmayı hedefliyoruz.” sözleriyle Türkiye’nin savunma sanayindekine benzer bir başarı hikayesinin uzay teknolojilerinde de hayata geçirilmesinin hedeflendiğini aktardı.
Kacır: “Milli baz istasyonu ULAK ile 5G’yi hızlıca yakalayacağız”
Haberleşme altyapılarının kritik teknolojiler arasında yer aldığına vurgu yapan T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “Baz istasyonlarının ve haberleşme altyapısının yerli ve milli olması önümüzdeki dönemin gündem maddelerinden bir tanesi. Hali hazırda ULAK isimli yerli 4.5G baz istasyonları üreten bir şirketimiz var. Önümüzdeki dönemde 5G’yi de hem ULAK hem bu alanda gerek donanım gerek yazılım tarafında çalışan diğer şirketlerimizle birlikte yerli olarak kurmak durumundayız.
5G ile pek çok alanda devrim niteliğinde dönüşümler hayata geçecek. 5G’yi hızlı yakalamak, dünyada söz sahibi olabilmek, ekonomik değeri ve stratejik güvenlik açısından yerli çözümler geliştirmemiz gerekiyor.” dedi.
Kacır: “Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU gibi sivil toplum kuruluşlarının aktif desteklerini bekliyoruz”
Türkiye’nin son 15 senede büyük mesafeler kat ettiğini ve iyi bir yolda ilerlediğini belirten T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, “82 milyon hep birlikte gayret göstererek pek çok alanda çok büyük neticeler alacağız. Bu ülkenin çocukları inandıklarında ve önündeki engeller kaldırıldığında kendi alanlarında dünyanın en iyisi olabilecek potansiyele sahip. Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU gibi sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, vakıfların vb. yapıların aktif destekleriyle bu yolculukta başarmamızın önünde Allah’ın izniyle hiçbir engelin duramayacağını düşünüyorum.” açıklamaları ile sözlerini tamamladı.
Karataş: “Bilim ve teknoloji odaklı bir bakış ile geleceği öngören, teknoloji ve yenilikleri üreten bir nesil inşa edeceğiz”
Konferansın açılış konuşmasını gerçekleştiren Smart Future Forum Başkanı Murat Karataş, gelişen akıllı teknolojiler ve dijital dönüşüm ile bizleri çok farklı bir geleceğin beklediğini, inanılmaz bir hızla yaşanan bu gelişim ve dönüşümler iş dünyasında, eğitimde, sağlıkta şehirlerde ve yaşamın her alanında varsayılan modellerin temelden sarsılmasına ve değişimine yol açtığını, yaşanan bu dönüşümü doğru şekilde ön görebilenlerin gelecekte bir adım daha önde olacağını vurgulayan Karataş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Üç yıl önce “Gelecek Geliyor!” sloganı ile temelleri atılan Smart Future Forum, Geleceğin Akıllı Dünyası’na ışık tutma vizyonuyla hareket eden bir düşünce platformudur. Akıllı Gelecek kavramı ışığında, reel sektörü, akademiyi, sivil toplumu ve kamuyu bir araya getirdiği konferans, zirve ve fuarları, sektör liderlerini buluşturan vizyon ve network toplantıları, haber içerik platformu ve dijital akademisi ile Smart Future Forum, geleceğin etkileşimli dünyasının bir prototipini de ortaya koyuyor. Geleceğin Dünyasının tartışıldığı platformlarda milli teknoloji üretimi konusunda farkındalık oluşturulması, İstanbul’un geleceğin iş dünyasında uluslararası boyutta bir cazibe merkezi haline getirilmesi vizyonuyla hareket ediyoruz. Bu bağlamda ayrıca dünyada yaşanan dönüşüm çerçevesinde bilim ve teknoloji odaklı bir bakış ile geleceği öngören, teknoloji ve yenilikleri tüketen değil üreten bir nesil yetiştirmeye katkı sağlamayı hedefliyoruz.” diye belirtti.
Vatansever: “Milli teknoloji hamlemizin markası olabilecek Gelecek 5.0 yaklaşımımız; yüksek teknoloji, mutlu insan ve dünya barışı temelli bir yaklaşımdır”
Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU Başkanı Şenol Vatansever yapmış olduğu açılış konuşmasında; “Yeni iş birliklerinin temellerinin atılacağı konferansımızda dört oturumda bizlerin de direkt olarak ilgi alanlarına giren ve çözümler sağladığımız birçok önemli teknolojiyi ele alacağız. Hepimiz daha huzurlu bir dünyada ve her açıdan güçlü bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Daha huzurlu bir dünya isteğimizi daha güçlü tonda dile getirebilmek için ekonomimizi güçlendirmemiz ve her alanda tam bağımsız olabilmek için milli teknoloji hamlemizi gerçekleştirmemiz gerekiyor.” diye vurguladı.
Vatansever: “Bu hedefe hızla ulaşabilmek için devlet büyüklerimizin sahip olduğu vizyonun kamu kurumundaki en alt kademedeki çalışana kadar benimsenmesi ve uygulanması elzemdir. Benzer şekilde tüm sivil toplum kuruluşlarımızın da bu vizyonu benimseyip Milli Teknoloji Hamlesinin hayata geçirilmesi noktasında devletle yerli ve milli çözümler üreten şirketler arasında adeta bir köprü vazifesi görmesi gerekiyor. Devlet kurumlarımız da çeşitli sebeplerle personel açığı ya da yetkinlikler noktasında gelişim alanları olabilir. Bunların hiçbirisi bizler için engel olmamalı. Bilişimciler ve BİLİŞİM GRUBU olarak kendi alanında uzman, yüksek teknoloji üreten ve uygulayan 800 üyemiz ile vatanımızın ve milletimizin faydasına olacak tüm çalışmalara tam destek vermeye hazırız.” diyen Vatansever, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Almanya ile anılan Endüstri 4.0, Japonya ile anılan Toplum 5.0’ın da ötesinde Türkiye ile anılmasını hedeflediğimiz ve belki de Milli Teknoloji Hamlemizin markası olabilecek Gelecek 5.0 yaklaşımımızı ortaya koymuştuk. Gelecek 5.0; yüksek teknoloji, mutlu insan ve dünya barışı temelli bir yaklaşım.” dedi.
Yerli ve milli teknoloji ürünlerinin belirlenmesi ve ilgili kurumlara sunulması, birbirini tamamlayan çözümler için firmaların ve kurumların birbirleriyle buluşması için çalışma yapılması gerektiğini dile getiren Vatansever; “Tamamlayıcı olarak kamu kurumlarında kullanılan teknoloji ürünlerinin envanterinin çıkarılması, mevcut durum analizinin yapılması, yerli ve milli teknolojilerin ağırlığının artırılması için etkin bir planlamanın yapılması gerekiyor. Bu noktada da destek unsurları olarak ekiplerimizle taşın altına elimizi koymaya hazırız.” diyerek konuşmasını tamamladı.
Siber güvenlik teknolojilerinde sektörün öncüsü olan Watchguard Technologies ana sponsorluğunda gerçekleşen konferansın açılış konuşmasını Watchguard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez ilham verici sunumunu katılımcılarla paylaştı.
Yoğun ilgi gören konferansın team networking oturumunda katılımcılar birbirleriyle tanışmak ve iş birliği geliştirmek için kartvizit alışverişinde bulundu.
Gelecekte Medya
Sosyal Medya, Dijital Yaşam ve Toplum 5.0 konularının konuşulduğu Gelecekte Medya oturumunda Habertürk TV ve Habertürk Teknoloji Editörü ve Sunucusu, Fintechtime Haber Müdürü Cem Sünbül’ün oturum başkanlığında SETA Toplum ve Medya Araştırmacısı Dr. Turgay Yerlikaya, Genç TABA AmCham Başkanı Zafer Küçükşabanoğlu, Yeni Birlik Gazetesi Yazarı Halil İbrahim İzgi, Garaj Sepeti Kurucu Ortak ve CEO’su Mehmet Çelikol ve Medya Okuryazarlığı Derneği Başkanı Cansu Aydemir Coşan değerli görüşlerini ve deneyimlerini paylaştı.
İnsanlık tarihinde bugüne kadar üretilen tüm bilgilerden çok daha büyük datanın tek günde toplandığı günümüzde, kuşaklar arası farklılıkların da gittikçe derinleştiğini belirten Küçükşabanoğlu, “X kuşağı, Y kuşağı derken, Z kuşağındaki yeni nesil gençler de yetişkinliğe adım atarak üretimin aktif bir parçası haline geldi. Bu noktada, Z kuşağını anlamak, onlarla aynı çizgide düşünebilmek her konuda büyük önem kazandı.
- Bu kuşağın en küçüğü 6, en büyüğü ise 19 yaşında. Özellikle bu kuşak seçimlerde oy kullanmaya başladıkça, mevcut partilerin kendilerini yenilemeleri ve yeni siyaset söylemleri oluşturmaları gerekecek. Yoksa partilerin işi çok zor!
- Bu kuşak ülkemizin %30’undan fazlasını oluşturuyor. Yani yaklaşık 25 milyon.
- Z kuşağı teknoloji odaklı. Açıkça onlar için teknoloji her şey. Asla vazgeçmezler. Özellikle ailelere duyurulur.
- Bu kuşağın %90’ına yakını sosyal medya kullanımından büyük keyif alıyor. Sanırım daha fazla keyif aldıklarını bir şey yok bu gençlerin. Aynı zamanda günde ortalama 3,5 saatlerini sosyal medya ve internette geçiriyor.
- Bu kuşak için statü çok önemli. Bu kuşak ciddiye alınmak, söz sahibi olmak istiyor. Yıllardır herkesin dilindeki ‘Gençler Bizim Geleceğimiz’ sözünden sıkılmış, artık ‘Gençler Bizim Bugünümüzdür’ sözünü duymak isteyen bir kuşakla karşı karşıyayız.
- Bu kuşak ‘dinleyen taraf değil’, ‘dinlenilen taraf’ olmak istiyor.
- Bu kuşak sporu takip ediyor ama onlar için E-spor çok önemli. Z kuşağına E-spor bağımlısı demek çok daha doğru olur.
Sonuç olarak dünya transformasyona, yani değişim ve dönüşüme girdi. Hani derler ya ‘gelecek geldi bile’ diye. Ben de ‘Z kuşağı geldi bile’ diyorum. Z kuşağı ülkemizde siyaseti, tüketimi, üretimi ve daha birçok konuyu derinden etkileyecek. O yüzden bu kuşağı anlamamız ve destek olmamız gerekiyor. Ülke olarak bu kuşağı anlayıp, onlara gerekli imkanları ve ortamı sağlarsak, eminim ki bu kuşak ülkemizi birçok alanda zirveye taşıyacak. Eğer anlayamaz ve desteklemezsek ülkemizin geleceği için kaygı duymamak elde değil.” açıklamalarında bulundu.
Teknolojinin sosyal hayattaki izdüşümü ile ilgili görüşlerini belirten İzgi, “Geçen günlerde yaptığım Gökçeada yolculuğunda ben değil ama cep telefonum Yunanistan sınırları içine girdi. Mobil hattım uluslararası dolaşımda bir Yunan operatörünün ağına giriş yaptı. Demek ki yakınmışız. Şu soruyu sordum kendime: Teknoloji bizi bu kadar yakınlaştırırken neden hala kültürel olarak birbirimize uzak kalıyoruz. Neden tüm teknolojik gelişmeler sosyal hayatta olumlu örnekleriyle yankı bulmak için çok zaman harcıyor? Neden iletişim kurmak için sağlanan imkanları bizi insanlar olarak bir araya getirmiyor? Cevaplardan önce doğru soruları sormamız gerekiyor. Teknolojiyi yakınlaştıracak bir unsur olarak mı göreceğiz yok birbirimizle aramıza dijital duvarlar örmek için mi? Bunun cevabını aramak bizi doğru cevaplara götürecek.” açıklamalarında bulundu. İnsanoğlunun teknolojiyi ve özelde medyayı daha iyi amaçlarla kullanmasına ihtiyacımızın olduğunu söyledi.
İzgi, Teknolojik gelişmelerin sosyal hayatımıza entegre olabilmesi için bugünden yarına bizi neler bekliyor sorusuna cevaben, “Napolyon’un Mısır seferinde çıkardığı Rosetta taşı bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Farklı yüzeylerine farklı alfabelerle aynı anlaşma maddelerinin yazılmış olması bu taşı kadim Mısır tarihi açısından benzersiz bir yere koyuyor. İngilizler bu taş sayesinde hiyeroglifleri okuyabilmişler ve tarihin çok önemli bir kısmı bu sayede aydınlanmış. Sadece tarihi değil sosyal hayata ilişkin gizler ve birçok davranışımızın kökeni bu sayede açığa çıkmış. Bugün de benzer şekilde medya, teknoloji ve iyiliğin ortak bir dil oluşturmasına ve insanlığın geliştirdiği tüm dillerin iyilik etrafında tekilleşmesine ihtiyacımız var. Sadece medya değil tüm sektörlerin bu sürece katkı sunabileceğini düşünüyorum. Her kesim sahip olduğu teknoloji becerilerini dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilmek için harcayabilir. Az bir çabayla yüksek bir sosyal etki oluşturabiliriz. Geçen aylarda katıldığım Cenevre’deki Birleşmiş Milletler İşbirliği Haftası’ndaki bir oturumda moderatör bizden insanların karşı karşıya bulunduğu sorunları yazıp birbirimize göndermemizi istedi. Kâğıda yazdığımız sorun ve çözüm önerilerini uçak yaparak birbirimize attık ve yüzlerce kişinin bir araya geldiği salonda kaos oluştu. Ardından bir uygulamanın adresini verdi ve sorunları oraya yazarak çözüm için birbirimize danışmamızı istedi. Aynı zamanda önceliklendirme de yapmış olduk. Çözümsüz gibi görünen bir kaos anının nasıl ahenge dönüştüğüne birlikte tanıklık ettik. Yapmamız gereken uzmanlık alanlarımız ne olursa olsun birbirimizi katılımcı dijital ortamlarda dinlemek ve aşılmaz sanılan engelleri birlikte aşmak. Bunun için teknolojinin nimetlerini ortak iyilikleri cesaretlendirmek için kullanmamız yeterli.” şeklinde görüşlerini ifade etti.
Sosyal medyada ve bunun bir yansıması olarak toplumda görülen dijital kirlilik kavramını değerlendiren Coşan, “Dijital platformlarda, inanılmaz bir bilgi kirliliği söz konusu, bundan da en çok çocuklar ve aileler etkileniyor. Dijital hijyen kavramı da çok kısa bir süre önce hayatımıza girdi. Aslında bu kavramı ikiye ayırabiliriz. Birincisi kişinin kendi dijital alandaki hijyeni, ikincisi ise kullanıcı olarak var olduğu kurumsal şirket ve kuruluşların dijital hijyene dikkat edip etmemesi durumu. Örneğin, çok da yakın geçmişte ülkemizde bir markanın kredi kartları bilgilerini açık veri alanına alması sebebiyle büyük bir problem yaşanmasına ramak kalmıştı. Aynı şekilde bireysel olarak da şahsınıza ait bir dijital platformun şifre ve kayıtlarını asla ikinci bir kişiye vermemeniz gerekiyor. Bununla ilgili de eşler, sevgililer hatta çok yakın arkadaşlar dahi mahrem alanın ve bilgilerin ihlali sebebiyle büyük problemler yaşayabiliyor. Aslında dijital hijyen; siber zorba olmayan, nefret söyleminde bulunmayan dijital dünyada da doğru ve düzgün vatandaş olabilme becerisine denir.” görüşüyle gelecekte dijital hijyen kavramının nasıl bir önem kazanacağını açıkladı.
Coşan, mevcut medya okuryazarlığı oranı ve gelecekte neden daha önemli hale geleceği hakkında değerlendirmelerde bulundu: “Medya Okuryazarlığı dersi, 6. ve 7. Sınıflarda seçmeli ders olarak veriliyor. Ancak çok kaliteli ve verimli bir şekilde alanında uzman kişiler (iletişimciler) tarafından aktarılma zorluğu yaşanıyor. Çok da net ve sağlıklı verilere bu kapsamda ulaşmak çok da mümkün görünmüyor. Aynı zamanda ülkemizde gerçekleşen; 11, 12 yaş medya okuryazarlığı eğitimi ile tanışılması için oldukça geç bir yaş. Dolayısıyla, önümüzdeki günlerde bu bilgi kirliliği ve yaşanan dijital problemler, nefret söylemi ve siber zorbalık vakaları sonrası; kim bilir belki de ‘dijital dünya kullanma ehliyetine’ sahip olmak, işe alımlarda, kariyer planlamasında ve iş yapışta bir yeterlilik olarak sorulması gerekilen bir durum olabilir.”
Panelin sonunda panelde konuşulanlarla ilgili özet yapan Sünbül, “Dijital dünya dönüşümünün içinde olduğumuz şu günlerde dönüşümden en çok etkilenen alanlardan biri de medya oldu ve oluyor. Hepimiz bu değişimin içindeyiz ve durumun nasıl değişeceğine dair farklı açılardan bilgi paylaşımında bulunuldu. Değerli panelistlerimiz hayatın her alanından örneklerle sosyal medya, toplum 5.0 ve benzeri kavramlara dair geniş yelpazede bir açılım sundu. Cansu Aydemir Coşan bizlere dijital kirliliğin had safhada olduğu günümüzde dijital hijyen kavramını anlatarak sözlerine başladı ve siber zorbalık, dijital vatandaşlık ve medya okuryazarlığının geldiği noktalarla ilgili çarpıcı bilgiler aktardı. Halil İbrahim İzgi ise en etkin silahlardan biri olan medyanın nasıl ‘iyilik’ adına verimli kullanılabileceğine dair salondan alkış alan bir konuşmayla gelecekte medya hikayesini ele aldı. Mehmet Çelikol’un medyanın otomotiv endüstrisiyle şekillenmeye başlayan ve gelecekte rolleri değiştirecek olan ‘Gelecek Otomotiv Medyası’ birçoklarının beklemediği bir açılımı ortaya koydu ve otomotiv sektörünün dijital dönüşümden elde ettiği ve edeceği başarı adına dikkat çekici bir projeksiyon sundu. Dr. Turgay Yerlikaya’nın verdiği distopik gelecek örnekleri ise devletler ile sosyal medyanın, teknolojinin nasıl çalışacağını ve çatışacağını örnekleyerek bizi bekleyen zorlu geleceğe işaret etti. Zafer Küçükşabanoğlu yaptığı konuşmada geleceği oluşturacak Z neslinin iş tercihlerini ve gelecekte oluşacak iş imkanlarını kayda değer istatistiki bilgilerle ve geleceğe dair senaryolarla ortaya koydu.
Panel sonunda geldiğimiz noktaya baktığımızda konuşmacılarımızın tamamının ortaya koyduğu senaryo bizlere yakın gelecekte, yaşadığımız bu dönüşümün nerelere varacağına dair iki farklı son sunuyor. Birisi Black Mirror dizisindeki kadar distopik bir geleceğe doğru koştuğumuz, diğeri ise iyilerle iyi için bir araya gelen insanların bu soru işareti dolu geleceği ‘iyi’ için şekillendirerek iyileştirebileceği…” değerlendirmelerinde bulundu.
Gelecekte Yaşam
Gelecekte Yaşam oturumunun başkanlığını Akes Ar-Ge ve İş Geliştirme Direktörü Ayşegül Ekin gerçekleştirdi. Technopc Kurucu Ortağı Murat Yücel, Kobikom CEO’su Orhan Kirman, T3 Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Uçak, Jolly Tur CIO’su Turgut Çilingir ve İGA Bilişim Genel Müdür Yardımcısı Vedat Yıldız panelde Endüstri Devrimi, Nesnelerin İnterneti ve Dijital Dönüşüm konu başlıklarını derinlemesine değerlendirdi.
Yerli bir marka olarak İstanbul Havalimanı’nda üstlendikleri teknoloji çözümlerinden dolayı çok mutlu ve gururlu olduklarını belirterek konuşmasına başlayan Yücel, “Dünyanın herhangi bir yerine gittiğimizde artık elimizde gerçekten büyük bir başarı hikâyesi var. Havalimanında yüzde 100 yerli üretim ile çalıştık. Bu neden önemli? Çünkü, yerli ve milli konusunda bir özgüven eksikliği yaşıyoruz. Yerli ve milli konusu üzerine konuşulması gereken ama pozitif ilerlenmesi gereken konular. Çünkü ‘Ne kadar yerli?’ diye takıldığımız zaman teknolojide ilerleyemiyoruz. Amerika’nın bugün teknolojide başarılı olmasının nedeni Almanlardır. Bilim insanı transferi yaptılar ve teknolojiyi bir adım öteye götürdüler. Teknolojiyi transfer etmekten korkmamamız, ancak üzerine bir kat koymamız lazım.” dedi.
Türkiye’nin 200’ün üzerinde üniversitesi ve çok ciddi bir IT potansiyeli olduğunu söyleyen Yücel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Coğrafi bölgeye baktığımızda gerçekten ülkemiz bu alanda bilgi birikimi ve kapasite olarak çok önde. Fakat bunun ne kadar farkındayız? Bizim ihtiyacımız olan şey pazarlama. Çok iyi yazılımcılarımız, çok iyi şehir planlamacılarımız var. Yerliye karşı önyargıları önce içeride yıkmamız lazım. Kurumlarımız ‘Türk markası alır mıyız, almaz mıyız?’, ‘Bu ne kadar yerli?’ derken biz 22. yüzyıla geçeceğiz ama hâlâ aynı konuyu konuşuyor olacağız. Biz çok köklü bir medeniyetiz. Bizim bilgi birikimimiz ve özgüvenimiz çok daha yüksek. Ve her şeyi yapabilecek kapasitedeyiz.”
Şirketlerinin adını neden Technopc koydukları ve yerlilik oranı hakkında da açıklama yapan Yücel, “Çünkü dünyaya satmak istiyoruz. Şu an 35 ülkeyi geçtik. Teknolojide önde olan ülkelere de ürün satabiliyoruz. Yerli ve milli konularına çok takılmadan hızlı ilerlemek lazım. Burada önemli olan katma değer, verimlilik ve ülkeye girdi meselesi. Bir taraftan yerlilik oranı için de mücadele ediyoruz. Ülkemizde sertifikasyon problemleriyle karşılaşıyoruz. Dünya’nın teknolojide en gelişmiş ülkelerinden Tayvan’da oran yüzde 39, bizdeki yüzde 51. Çok yüksek bir oran. Görüşmeler yapıyoruz bu konuda. Umarız bunu da aşacağız.” ifadelerini kullandı.
Dijital dönüşümün işletmelere sağladığı katkıları açıklayan Kirman, “Dijital dönüşüm yenilikçi olmak ve buna bağlı olarak gelişim demek. Günümüzün rekabet koşullarında gelişmek isteyen her firmanın aslında bunlara ihtiyacı var. Kısacası gelişmek isteyen firma, kurum ya da Ülke bu dönüşüme ayak uydurmak zorunda diye düşünüyorum. Aslında bunu gözlemlemek için son 10 yılda birdenbire devleşen firmalara baktığımızda bilişim ve teknoloji temelli firmaları görürken, yine son yıllarda gelişen teknoloji trendini takip etmeyen ve bu dönüşüme ayak uydurmayan birçok sektör lideri firmanın da ciddi oranda pazar kaybettiğini görüyoruz. Buradaki tablo bile gelişimin teknoloji ve yenilikçi olmaktan geçtiğinin en büyük göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bugün işletmelerin dijital dönüşümdeki başarısı aynı zamanda, maliyet avantajı, esneklik, bunlara bağlı olarak rekabet avantajı ve müşteri memnuniyeti artırması gibi önemli değerler elde etmesini sağlıyor. Dijital dönüşüm aslında günümüz koşullarında bir işletme için olmazsa olmaz dediğimiz birçok değeri zaten kendisi ile getiriyor. Hiç kuşkusuz ki, dijital dönüşüm çağını yakalayabilen işletmeler sektörünün önde geleni, bu dönüşümün yaygınlaşmasını sağlayan ülkeler ise geleceğin lider ülkeleri olacak.” dedi.
Kirman, ülkemizde dijital dönüşüme gerekli önem veriliyor mu sorusunu, “Bireysel iletişim ihtiyaçlarımız için son teknolojik cihazları kullanırken, işletmemizin iletişim altyapısı için aynı özeni gösterdiğimizi söylemek maalesef ki mümkün değil. Şöyle örnek vermek isterim aslında dünya üzerinde iletişim altyapısının %60’a yakını artık internet üzerinden gerçekleşiyor. Bu oran sizlere belki yüksek gelebilir ama bugün operatörlerin neredeyse tamamı uluslararası görüşmelerini internet üzerinden gerçekleştiriyor. Ülkemizde ise işletmelerin büyük çoğunluğu iletişim altyapısı olarak halen 30 yıl önceki teknoloji ile çalışan Analog (PSTN) telefon altyapısını kullanıyor. Bugün bankalar büyük ölçekli sigorta şirketleri gibi haberleşme ihtiyacı yüksek olan kurumların IT birimleri bu konuda gerekli araştırmayı yaparak bu iletişim altyapılarındaki dönüşüm gerçekleştirmiş olsalar da orta ve küçük ölçekli işletmelerin büyük bir çoğunluğu henüz analog ve pahalı olan iletişim altyapısı kullanıyor. Ekonomimize en çok değer katan orta ve küçük ölçekli işletmelerin Kobikom’un yeni nesil iletişim hizmetlerinden yararlanarak iletişim altyapılarını dijitalleştirebilir ve maliyetlerini yarıya azaltabilirler.” şeklinde cevapladı.
Endüstri 4.0 kavramının Alman firmaları tarafından stratejik bir girişim olarak çıkartıldığını ve Almanya’nın üretim teknolojilerinde pazar lideri olmasının amaçladığını belirten Uçak, “Yabancı sertifikasyon süreçleri ile milli hamleler engellenmeye çalışılıyor. Bu tip ithal kavramlar aslında bir ön hazırlık aşaması, sonrasında yabancı standartlar ile tüm teknoloji tabanlı ürünlerin belirli kaynaklardan alınması zorunluluğu oluşturuluyor. Bizim başkalarının açık pazarı olmamız ile neticelenecek ve teknolojik açıdan tümüyle dışa bağımlı hale getirecek Almanya’nın Endüstri 4.0’ı gibi kavramlara karşı sanayi ve teknolojik altyapımızın dönüşümü ancak milli kavramlar üzerine inşa edilebilir. Büyük Türkiye hedeflerimize ulaşabilmek adına başlattığımız bu dönüşüme biz ‘Milli Teknoloji Hamlesi’ diyoruz.” açıklamalarında bulundu.
Uçak, İstanbul’un aslında hep akıllı olduğunu belirterek, “İstanbul 8 bin yıllık tarihe sahip bir şehir. Bu sebeple İstanbul için dünyanın ilk akıllı şehri bile diyebiliriz. Akıllı şebekelere örnek olarak tarihi su kemerlerini gösterebiliriz. Su yolları üzerinde yapılmış olan su terazileri de yine örneklerimiz arasında yer alabilir. Dünyada yapılan ikinci metro sistemi yine İstanbul’da Karaköy’de kuruldu. Mimar Sinan eserleri, sadaka taşları, hamal taşları, çeşmeler, güneş saatleri, milyon taşı, yapıların üzerindeki kuş evleri vs. daha nice akıllı çözüm sunmuş geçmişten günümüze İstanbul. Türkiye’nin ilk akıllı şehir ofisini resmi olarak kurmanın yanı sıra hali hazırda akıllı şehir projeleri yürüten bir ekip olarak bizler kendi şehrimize özgün bir akıllı şehir anlayışı ortaya koyuyoruz. Bizim akıllı şehir anlayışımız insan odaklı bir anlayış. Teknolojiyi gerekli olduğu noktalarda kullanmak önemli. Ama sadece teknolojiye para yatırarak akıllı şehir olunamayacağını bilmek daha da önemli. Literatürde birçok akıllı şehir tanımı bulunuyor. Bizim de kendimizin yapmış olduğu bir akıllı şehir tanımı var. Akıllı şehir; vatandaşın yaşam kalitesini yükseltmek, bunu yaparken de kaynakları etkin ve verimli kullanmak amacı ile teknolojik imkanlardan ve verilerden ileri seviyede yararlanılan, şehrin tüm paydaşlarının şehir yönetimi ile entegre olduğu sürdürülebilir şehir. Burada insanın kendi habitatı ile uyumu da düşünülerek projeler planlanmalı. Yani çevremizde bulunan hayvanlar ve bitkiler de akıllı şehir için düşünülmesi gereken unsurlar. Biz bu işe 2016 senesinde başlarken önce dünyayı inceledik. Hangi şehirler ne için akıllı sayılıyor? Nasıl bir çalışma yapıyor? Daha sonra kendimize dönüp bir baktık. Biz ne durumdayız? Akıllı şehir çalışmalarımız neler? Tüm bunları tespit ettikten sonra ise İstanbul Akıllı Şehir Stratejisini oluşturmaya başladık. Vizyonu ortaya koyduk. Teknolojik mimari nasıl olmalı bunu kurguladık. En son olarak da yol haritasını çıkardık.
Bütün bu süreç içerisinde paydaş yönetimine büyük önem verdik. İşin başında gayemiz büyük ölçekli küresel firmalardan bu işin danışmanlığını alarak kendi ekibimizi kurup içeri knowhow aktarımı yapmaktı. Böylece daha sonra sürdürülebilir bir şekilde şehrimizin akıllı şehir projelerini devam ettirebilecektik.” sözleriyle şu an gelinen noktada artık diğer ülkelere ve şehirlere akıllı şehir danışmanlığı için teklifler sunup iş yaptıklarını açıkladı.
Bir havalimanında hızlı ve güvenli yolculuğun teknolojik olarak nasıl sağlanabileceğini açıklayarak sözlerine başlayan Yıldız, “Son yıllarda havalimanlarında yaşanan hızlı büyümeye yanıt verebilmek, bu yapıyı verimli olarak yönetebilmek için BT’den yararlanmak, havalimanı işletme süreçlerindeki en büyük ve gerekli değişim olarak karşımıza çıkıyor. Bir havalimanındaki beyin görevini AODB (Airport Operational Database) ve RMS (Resource Management System) sistemleri üstleniyor. Bu sistemlerle gerçek zamanlı operasyonel kontrol, sistem entegrasyonları, hızlı değişimlere anlık tepki verilmesi sağlanabiliyor. Kısacası bu sistemler sayesinde yolcu sıkışıklıklarını önlemek, uçuş gecikmelerini ve bundan doğan yüksek maliyeti düşürebilmek, gerçek zamanlı bilgiye ulaşabilmek ve paylaşabilmek, yolcu memnuniyetini artırmak, kaynakları verimli kullanabilmek olanaklı hale geliyor. Baştan sona bir uçak yolculuğunun adımları şunlar: Check-in, güvenlik, gezme ve alışveriş, boarding, geliş, bagaj alım. Son yıllarda tüm bu süreçler bir otomasyon dahilinde yapılmaya başlandı. Bu sayede havayolları, yolcu ve yük ile ilgili gerek finansal gerekse operasyonel işlemlerini önce dağınık daha sonradan merkezi yapıda yönetmeye başladı. Bugün ise havalimanlarında check-in’den boarding’e bir dizi self-servis hizmet sağlanıyor. Bunlar, check-in kioskları, bag drop birimleri, otomatik pasaport geçişleri ve otomatik boarding kapıları olarak sıralanıyor.” dedi.
Yıldız, İstanbul Havalimanı’nda yeni teknolojiler olarak yolcuların neleri görebileceğini şu şekilde açıkladı: “’Smart Airport kapsamında devreye alacağımız, bir havalimanı için bir ilk olacak IoT ortamı ile tüm havalimanında bulunan, sisteme anlamlı veri sağlayabilecek aygıtlar, sensörler, güvenlik kameraları ve bilgisayar çevrebirimleri ortak bir platformda toplanacak. Havalimanına özgü; BHS (Baggage Handling System), LET (Lift, Escalator and Travelator), EDS (Explosion Detection System), X-Ray’ler gibi kritik sistemlerin operasyonel sürekliliğinin sağlanması, KPI’larının (Key Performance Indicator) izlenmesi, enerji ve çalışan verimliliğinin takibi için havalimanı akıllı hale getirilecek. I-QMS (Integrated Queue Management System) sayesinde terminal içinde ve dışındaki kapılar, X-ray ve pasaport önleri gibi kuyruklanmanın olduğu bölgelerde, video analitik teknolojisi ile yoğunluk tespit edilerek, ilgili monitörlerde bilgilendirme ve yönlendirme yapılarak zaman kaybının önüne geçilmesi sağlanacak. PIS (Passenger Information System) kioskları sayesinde, yolcu ile interaktif iletişime canlı bir operatör vasıtasıyla geçilerek, yolcunun soruları cevaplanıyor ve hatta yolcunun elindeki biletten barkod okutularak, yolcunun hangi uçuş kapısına gideceği tespit edilip kiosk ekranı üzerinden dinamik navigasyon sağlanıyor. Terminal içinde konumlandırılacak olan beş adet robot vasıtasıyla, yolcular ile yine iletişim kurularak danışma ve bilgilendirme başta olmak üzere, yüz tanıma teknolojisi ile güvenlik boyutunda da bir adım atılıyor. Ayrıca, yolcuların pasaport geçişlerinde, biyometrik entegre bir sistem tasarlanarak Emniyet Genel Müdürlüğü ile ortaklaşa çalışmanın bir ürünü olarak, ‘e-pasaport’ hizmeti devreye alınıyor. Bu hizmet ile Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip yolcular, parmak izi ve yüz tanıma biyometrisi ile sınır geçişlerini otomatik olarak 8-12 saniye arasında gerçekleştirmiş olacak.”
Gelecekte Nesil
Gelecekte Nesil oturumunda Büyük Veri, Yapay Zekâ, Robotlar ve RPA genel başlıkları halinde konuşuldu. CIO Dergisi Yayın Yönetmeni Murat Yıldız’ın oturum başlığını gerçekleştirdiği panelde TÜRGEV Bilgi Teknolojileri Direktörü Ferdi Yılmaz, Eksim Yatırım Holding Bilgi Sistemleri Müdürü Mustafa Çelikpençe, Katılım Emeklilik Bilgi Teknolojileri ve Raporlama Müdürü Zekeriya Öznam ve Keçeciler & Partners Kurucu Ortağı Av. Arb. Murat Keçeciler ilham verici görüşlerini ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.
Yapay Zekâ kavramını açıklayan Çelikpençe, “Yapay Zekâ, insan gibi düşünebilen ve davranabilen, akıllı sistemler. Bu sistemler; bir makine/robot veya sadece bir yazılım olabilir. Yapay zekanın, rasyonel düşünüp hareket edebildiği gibi, insansı düşünüp hareket edebilmesi de gerekir. Zira biz insanlar her zaman rasyonel olarak hareket etmeyip, farklı girdileri de değerlendirerek rasyonel olmayan bir şekilde de hareket edebiliyoruz. Kısacası insanlar bir durum veya olay karşısında nasıl tepki gösteriyorsa, yapay zekâ içeren sistemlerin de bu şekilde tepki göstermesini bekleriz.” dedi.
Çelikpençe, büyük veri (big data) olmadan yapay zekâ olabilir mi sorusuna cevaben, “Yapay zekânın son yıllardaki hızlı gelişimi, büyük veri ve buna uygun donanımlara ulaşılabilirliğin artmasıyla sağlandı. Yapay zekâ öğrenebilmek için doğal olarak veriye ihtiyaç duyar. Eğitim verisi olarak belirlenen veri üzerinde yapay zekâ öğrenir. Bu yüzden veri boyutunun büyüklüğü, veri çeşitliliği yapay zekâ modelinin geliştirilmesinde büyük önem taşır. Veri ne kadar büyük ve çeşitli ise, yapay zekâ o kadar iyi öğrenir. Tabi burada modelin doğru tasarlanması da oldukça önemli. Yanlış tasarlanan bir modelde, aşırı öğrenmeye bağlı ezbercilik söz konusu olabilir. Ya da yanlış tasarım veya yetersiz veri ile de tam öğrenememe gerçekleşir. Bu yüzden yapay zekânın gelişimi için büyük veri büyük önem arz ederken, bu verinin nasıl öğretildiği de ayrıca önemli.” değerlendirmelerinde bulundu.
Yeni gelecekte işimizin, hayatımızın ve eğitim modelimizin nasıl değişeceğine yönelik soruya cevap veren Öznam şu açıklamalarda bulundu: “Bizim mikro ölçekte yaptığımız çalışmalardan örnekler vererek cevaplamaya çalışayım. Bireysel Emeklilik operasyonel iş yükü fazla olan bir sektör. 5 yıl önce şirketi kurarken zaten dijitalleşmiş, işlemlerin otomatik olarak yapıldığı, manuel’likten uzak süreçlerin olduğu bir şirket kurmaya çalıştık. 5 yıl önceki algımız mümkün olduğunca kağıtsız çalışmaya yönelikti. Bugün geldiğimiz noktada dijitalleşme; RPA, yapay zekâ, biyometrik imza vb. olmadan olamıyor. Biz ilk olarak süreçlerimize RPA’i dahil etmek istedik ve en zor sürecimizi Bireysel Emeklilik Çıkış Sürecini seçerek bu işi yapay robota yaptırdık. Bu robot yorulmadan çalışan bir operasyon elemanı gibi sıkıcı işlemleri yapan bir çalışan oldu. Ek olarak bir insandan 2 kat daha hızlı çalıştı. İş birimimizin de desteğini alarak çalışmayı tamamladık, zaten alamaz iseniz projeyi tamamlayamazsınız. Bizden sonraki nesil sürekli tekrar eden, hamallık diyebileceğimiz işleri yapmak istemiyor. Çok da haklılar, bırakın bu işleri yapay robotlar yapsın, biz daha kaliteli işlere yönelelim. Bireysel emeklilik şirketleri arasında RPA ile Otomatik Katılım Sistemi işlerini yaptıranlar da var, chatbot’lar ile müşteriye daha iyi hizmet sunmayı amaçlayanlar da var. Ancak yapay zekânın kullanıldığı bir diğer önemli uygulama roboadvisor dediğimiz altında akademik bir yapının da olduğu BES fonlarımızdan daha fazla kazanmak için bize ekonomik şartlara göre tavsiyede bulunan yapı. Bu uygulamamız da şu an POC aşamasında. Bir de yeni yeni çalıştığımız yine altında bir akademik altyapının olduğu çıkışa meyilli müşterilerin çağrı merkezi, sosyal medya vb. davranışlarından önceden tespit edilerek kendilerini bünyemizde tutundurma çalışmaları yapmak istiyoruz. Gördüğünüz gibi aslında her şey müşteri memnuniyeti için.”
Öznam, sağlık alanında bizleri nelerin beklediğini ise, “Bir diğer çalışma alanımız sağlıktaki gelişmeler daha heyecan verici. Şu an DNA ve insan beyni ve vücudu ile ilgili yapılan araştırmaların çoğu hastalıkların önceden tespitine yönelik. Taşınabilir bir aparat ve uygulama ile kalp krizinin önceden tespit edilerek sağlık sigortası şirketinin bulunduğunuz yere hemen ambulans göndermesine kim hayır diyebilir. Sigortacılık alanında hasar tazminat işlerinin RPA’ler ile yapıldığı şirketler olduğunu biliyoruz. Buradaki en önemli diğer çalışmalar şu an kaza risklerini azaltıcı, sürücü davranışlarına göre sigorta primlerinin belirlenmesine yönelik. Ülke olarak yapay zekâ ve robotlar için hazır olmalıyız ve bunun farkındayız. Eğitim modelimizi buna göre değiştirmemiz gerekiyor. Bazı araştırma öngörülerini paylaşmak istiyorum. 2022 yılı itibariyle yeni uygulama geliştirme projelerinin en az %40’ının ekibinde yapay zekâ geliştiriciler olacağı söyleniyor. Bugün orta öğretim çağında olan çocukların %65’i çalışma hayatına başladıklarında, henüz keşfedilmemiş işlerde çalışacak (2016 OECD Raporu). Bu 10 yıl içinde organizasyonlarımızın tamamen değişmesi demek. Bugün iş hayatında yaptıklarımız ile 10 yıl sonrasının çok az benzerlik göstereceği anlamına geliyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın Yapay Zekâ Stratejisi çalışmaları olduğunu biliyoruz. Bu stratejiye göre eğitimin yeniden yapılandırılacağı söyleniyor ki olması gereken de budur.” sözleriyle açıkladı.
Yapay zekâ, big data ve robotların hukuk dünyasına etkileri açıklayan Keçeciler, “Hukukçular olarak bizler kendi iş süreçlerimizde bu kavramları çok fazla kullanmaya başlamadık. Hukukçular olarak bizler hali hazırda bu süreçlerin hukuki çerçevesinin ne şekilde belirleneceği ile ilgili olarak tartışmalar içerisindeyiz. Ahlaki çerçevesi ne olmalı? Bu ahlakı çerçeveye ek olarak hangi hukuki normlar ile bu gelişmeleri çerçeveye almalıyız? ABD Başkanı Obama zamanında yapay zekâya ilişkin çalışma grupları oluşturuldu. Birçok eyalette self driving araçlar ile ilgili hukuki alt yapı oluşturuluyor. Birleşik Krallık’ta 2020’den itibaren bu araçların yollarda olması için bir hazırlık ve düzenleme mevcut. AB robotların hukuki durumuna ilişkin ilk çerçeve kararını almış durumda. Bu düzenlemeler ilişkin olarak bir hazırlık ve tartışma yürütülüyor. Türkiye’de ise birkaç isim dışında bu konularda çok önemli hazırlıklar söz konusu değil. Ticaret Bakanlığı’nın gümrük işlemlerinde blockchain kullanılmasına ilişkin çalışma grubu oluşturmuş durumda, ancak Adalet Bakanlığı bünyesinde mevzuata dönük bir çalışma mevcut değil.” dedi.
Keçeciler, yapay zekâ ve robotların işlemlerinin ve hukuki sorumluluklarının nasıl belirleneceğini şu sözlerle değerlendirdi: “Hali hazırda esasında bizler otomot makinaları insanlık olarak çok uzun zamandır kullanıyoruz. Bu anlamda mekanik devrim içerisinde otomasyon üretim süreçlerinde robot kullanımı yeni değil. Günümüzde robot olarak tanımladığımız yapıların yapay zekâ ile bütünleşik yapılar olması gerekiyor. Yani kendi kendine karar alma, deep learning veya makine öğrenme süreçleri ile kendi tecrübelerini biriktiren ve bu tecrübelerden anlamlı sonuçlar çıkaran yazılımlar ile destekli robotların fiil ve işlemlerinde ne tür durumlar ortaya çıkacak? Bize geçmiş sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan gelişmeler karşısında ne tür hukuki kavramlar ortaya çıkmış bakmak bir cevap vermek açısından yardımcı olabilir. Geçmiş sanayi devrimi ile tehlike sorumluluğu kavramı ortaya çıkmış ve kusursuz sorumluluk kavramı gelişmiş. Haksız fiil sorumluluğu anlamında bu çerçeve bize yol gösterici olacak. Ancak esas zorlu olan cevap IA öğrenme sürecine bir sınır konulup konulmayacağı noktasında. Bir sınırlama konulduğunda bunun bir yapay zekâ olmayacağı ifade ediliyor. Bugün borsalarda yapılan işlemlerin %80’den fazlası algoritmalar tarafından yapılıyor. Yarın bu yazılımlar kâr amacıyla rekabet hukuku anlamında bir uyumlu eylem vs. yaptığında bundan doğan sorumluluk kime ait olacaktır. Zorlu ve gelecekte hukuken cevap verilmesi gereken konular bunlar.”
Yıldız, farklı sektörden panelistler ile çok verimli bir sohbet gerçekleştirdiklerini belirtti. Son yıllarda teknoloji dünyasının ve işletmelerin en çok konuştuğu ve üzerinde durduğu konu başlıklarını 1 saatlik panelde özetlemeye çalıştıklarını söyleyerek şöyle dedi: “Değerli panelistler ile yapay zekâ, robotlar ve büyük verinin hem iş hem de toplumsal yaşantımızda nasıl farklılıklar katacağını konuştuk. Muhtemelen 2019 yılının en sıcak ve revaçta olan gündem başlıkları bunlar. Eskiden bilim kurgu filmlerinde izlediğimiz teknolojilerin artık canlı bir şekilde karşımızda olmaları, işimizi ve hayatımızı değiştirmeye başlamaları çok heyecan verici. Bu açıdan panelimizin hem konu başlığı hem de panelistlerimiz ilginç ve farklı yorumları sayesinde benim için oldukça zengin ve verimli bir sohbet oldu. Konuklarım hem kendi işletmelerinde neler gerçekleştirdiklerini anlatırken, hem de geleceğe dair vizyonlarını paylaştılar. Aynı zamanda konunun toplumsal boyutunu konuşup, gelecekteki yaşantımızda nelerin değişeceğini tartışırken oldukça farklı fikir ve öngörülerin paylaşıldı. Örneğin hukuk, vergi mevzuatı ya da iş yerindeki değerlerimizin nasıl şekilleneceği ile ilgili farklı konularak değinme fırsatı elde ettik. Bu çerçeveden bakıldığında, panelimizin konusunu, eskilerin de dediği gibi, efradını cami, ağyarını mâni kalmayacak bir sohbette konuştuğumuzu düşünüyorum. Tüm panelistlere katılımları ve değerli görüşlerini aktardıkları için tekrar teşekkür ederim.”
Dijitalleşmenin tüm endüstrileri değiştirdiğini belirten Yıldız, bu hususta işletmelerin adımlarını dikkatli atmaları gerektiğini belirterek şöyle dedi: “CIO’ların tüm endişeleri artık dijitalleşme trenini kaçırmamak. Dijitalleşme konusunda üzerlerinde yoğun bir baskı var. Günümüzde tam tarifi bile yapılamayan bir ‘dijitalleşme’ furyasını CEO, CFO, CMO gibi tüm üst yönetim konuşuyor ve bir aksiyon olmak istiyor. Ancak görüyorum ki burada yapılan birçok yanlış uygulama yüzünden ekonomik kaynaklarımız heba oluyor. Milyonlarca dolar yatırılan projeler başarıya ulaşmıyor. Dijitalleşme ya da Endüstri 4.0’da doğru adımların atılması, doğru hamlelerin yapılması ve gerçekten de faydalı sonuca ulaşabilmesi için meslektaşların ya da farklı alanlardaki yöneticilerin bilgi birikimlerini daha sık paylaşması gerekiyor. Smart Future etkinliklerine bu yüzden çok değer veriyorum. Bilgi birikiminin paylaşılmasına ön ayak olduğunuz için sizleri de tebrik ederim.”
Gelecekte Güvenlik
Gelecekte Güvenlik oturumunda sektörün geleceğini etkileyecek olan Bulut Bilişim, Blockchain, Siber Güvenlik ve KVKK konu başlıkları konuşuldu. BT Günlüğü Dergisi Yayın Yönetmeni Ali Yavuz Şahin’in oturum başkanlığını yaptığı panelde İşNet Strateji ve İş Geliştirme Grup Müdürü Mehmet Kaya, WatchGuard Technologies Türkiye Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez, Türk Nippon Sigorta Sistem Altyapı ve Bilgi Güvenliği Müdürü Hüsnü Tavlaş ve Blockchain Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nafiz Ünlü konuşmacı olarak yer aldı.
Siber güvenlikle ilgili gelecek öngörülerini paylaşan Kaya, “Siber güvenlik son yıllarda özellikle küresel çaptaki DDoS ve malware atakları, WannaCry/Petya gibi fidye yazılımları, mobil çalışma olanaklarının artmasıyla birlikte KOBİ seviyesindeki firmaların da gündeminde üst sıralara çıkmaya başladı. KVKK ile birlikte de üst sıralardaki yerini pekiştirdi. Dijitalleşme, çalışma ve yaşam tarzımızı değiştirmeye devam ediyor. Günümüzde teknoloji bağımlı olmayan herhangi bir sektör neredeyse yok. Dijital dönüşümdeki bu değişiklik nedeniyle siber saldırıların gerçekleşebileceği tehdit alanlarında artış var, bunun sonucunda da kurumlar siber saldırı tehditlerine karşı daha savunmasız kalabiliyor. Çok yakın zamanda yapılan bir test için, 10 farklı veri merkezinde siber saldırılara kasıtlı olarak açık bırakılan sunucular kuruluyor. Bu sunuculara siber saldırılar 52 saniye içinde başlıyor. Bir aylık test boyunca her sunucuya dakikada ortalama 13 saldırı geliyor.” açıklamalarında bulundu.
Kaya, Türkiye’de kurumların bulut teknolojilerine bakışını şu şekilde açıkladı: “Dijital dönüşüm hemen her an duyduğumuz bir kelime oldu. Neden; çünkü dijital dönüşüm kurumların yeni hizmetler, gelir kalemleri, yaratıcı iş modelleri çıkarmasını, iyileşen müşteri deneyimi, verimlilik ve kârlılık artışı sağlıyor. Bunlara hangi kurum burun kıvırabilir ki? Kurumların bunları yaparken rekabetçi olmasını sağlayacak bir altyapıya ihtiyacı var. İşte burada bulut bilişim devreye girecek. Tüm iş hedeflerinin başarıya ulaşması, organizasyonların teknolojiyi ne kadar verimli kullanabildiği ve veri merkezi tarafındaki dönüşümleri ne kadar etkin yapabildikleriyle doğru orantılı. Bulut bilişim bunları sağlayacak altyapıyı sunan temel teknoloji (enabler) olacak.
Eskiye oranla kurumlar, bulut teknolojilerine daha olumlu bakıyor. KOBİ segmentindeki birçok firma, public cloud üzerinde sistemlerini konumlandırmaya başladı. Büyük ölçekli firmalar ise private cloud sistemlerini kurmaya devam ediyor.”
Siber güvenliğin geleceğinden bahsederek sözlerine başlayan Tavlaş, “Siber Güvenlik gelecekte çok daha fazla konuşulacak gibi görünüyor, özellikle IoT’nin yaygınlaşması ve birçok alanda kullanılması her geçen gün sayısı artan siber saldırıları katlayarak gelecekte adından sıkça söz ettirecek. Günümüzde basında çıkan siber saldırı olaylarının büyük bir bölümü veri sızıntısı gibi verinin erişilebilirliğine yönelik saldırılar. Yakın gelecekte IoT’deki sayının artmasıyla beraber verinin bütünlüğüne yönelik saldırıları çok daha fazla duyacağız. Bu seviyedeki siber saldırılar, veri sızıntılarına oranla insanların etkisini daha net hissedebileceği saldırılar olacağından bu anlamdaki farkındalıkta da artış olacak. Örneğin, Avrupa’da bir havayolu şirketinin uçuş saatlerinin değiştirilmesi gibi verinin bütünlüğüne yönelik bir saldırı, tüm hava sahasında bir karışıklığa neden olarak binlerce yolcuyu mağdur etmekle kalmayıp çok ciddi maddi kayıplara da neden olacaktır. Geliştirilen teknolojilerde güvenlik ne zaman performans ve kullanılabilirlikten önce veya beraber düşünülmeye başlandığında o zaman güvenlik risk seviyesini de aşağıya çekmiş olacağız.” değerlendirmelerini paylaştı.
Tavlaş, 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu hakkındaki görüşlerini paylaştı: “Kanun, toplanan verilerin korunmasına ilişkin hukuksal tedbirlerin yanında alınması gereken teknik tedbirleri de beraberinde getiriyor. Birçok kurum ve şirkette kanunun gerekliliklerini hızlıca yerine getirmek ve müşteri verilerini korumak için öncelikle danışmanlık hizmeti alıyor. Alınan bu danışmanlık hizmeti maalesef hukuksal gerekliliklerin ötesine geçmiyor ve şirketler hayal ettikleri ve bekledikleri sonuçları elde edemeyerek alınacak teknik tedbirler ile baş başa kalıyor. Karmaşık ve yüklü bütçeler gerektiriyormuş gibi görünen teknik tedbirler doğru bir şekilde yönetildiğinde korkulu bir rüya olmaktan çıkıyor. Şirketlerin danışmanlık almadan önce veri ve varlık envanterlerini çıkartarak danışmanlık kapsamını ve bütçelerini bu verilere göre belirlemesi süreci kolaylaştıracak. KVKK’nın iş süreçlerine dahil edilerek tüm personelin bundan sorumlu olduğu organizasyona iyi bir şekilde anlatılmalı ve tekrar eden eğitimlerle oryantasyon programlarına dahil edilerek çalışanların içselleştirmesi sağlanmalı. Tüm bunlar organizasyonda oluşturulacak KVKK kurulunun alacağı kararlar ve denetimler ile yapılmalı, sürekliliği sağlanmalı.
Sponsor Görüşleri
WatchGuard’ın 1996 yılında Seattle’da kurulmuş ağ güvenlik çözümleri üreticisi olup, 5 operasyon merkezi ve 21 ülkedeki direkt temsilcilikleri vasıtasıyla küçük, orta ve dağıtık yapıdaki firmalara üst düzey firmaların ihtiyaç duyduğu güvenlik çözümlerini sunduğunu belirten WatchGuard Türkiye ve Yunanistan Ülke Müdürü Yusuf Evmez konferansın Ana Sponsoru olduklarını belirterek şu açıklamalarda bulundu: “Sahip olduğu sayısız ödülün yanı sıra ağ güvenliğini olabildiğince kolay hale getirerek kullanıcıların zamanlarını diğer operasyonlara harcamalarına olanak sağlıyor. 2002 yılından itibaren Türkiye’de de distribütörleri üzerinden ticaretini sürdüren WatchGuard, 2015 yılında Türkiye ofisini kurarak bölgedeki müşterilerine destek vermeye başladı. Türkiye ofisi üzerinden Yunanistan ve Kuzey-Güney Kıbrıs operasyonlarını yönetiyor.
WatchGuard Türkiye olarak, Türkiye’de firmaların IT sorumlularının ağ güvenliğindeki iş yükünü hafifletmek, yapacakları yatırımların en makul maddi değer karşılığında en yüksek verimi alabilmelerini amaç edindik ve bu noktada hem iş ortaklarımıza hem de nihai kullanıcılarımıza mümkün olan her seviyede teknik eğitimleri ücretsiz olarak yerine getiriyoruz. Ayrıca bize ulaşan her nihai kullanıcıya, ürün ve servis satmaktan çok mevcut siber saldırılara karşı neler yapılması gerektiği konusunda ürün ve marka bağımsız eğitimler veriyoruz. Verdiğimiz eğitimlerde ileri seviye ağ güvenliğinin yanı sıra şirket çalışanları için Güvenli Wi-Fi ve şifre koruma konularında da bilgilendirmeler yapıyoruz. Sahip olduğumuz Güvenli Wi-Fi ve Çok Faktörlü Doğrulma çözümlerimizle beraber firmalara uçtan uça güvenlik hizmeti verebiliyoruz. Bu çözümleri sunarken en önem verdiğimiz ‘kolay kullanım, en üst seviye güvenlik’ ilkemizin dışına çıkmıyoruz. Bu noktada da sektördeki rakiplerimizden ayrılıyoruz.
Bir firmanın katma değerli iş üretebilmesi, iş sürekliliğini üst aşamaya çıkarabilmesi ve hedeflerine daha hızlı ulaşabilmesi için yapacağı yatırımlardaki en büyük payı bilişim alıyor. Maalesef ülkemizde bilişim alanında yetişmiş personelin az olması ve üst düzey şirketleri konu dışında bırakırsak kobilerin büyük çoğunluğu, bilişim yatırımının gereksiz olduğunu veya yanlış yapılan yatırımlardan dolayı ileri dönemde yatırımın geri dönüşünün yeterli seviyede olmamasından dolayı daha düşük bütçelerle yatırım yapmayı düşünüyor. Ülke olarak gelişmek ve daha hızlı ileri doğru koşmak istiyorsak bilişimi konu dışında bırakamayız. Robotik üretim tesislerinin, otonom araçların ve tamamen akıllı cihazların hayatımızın bir parçası olması da bilişimin artık yadsınamaz gerekliliğini ön plana çıkarıyor. Gelecekte Bilişim ve benzeri birçok platformda ziyaretçilere, bilişimin hemen hemen her dalı konusunda bilgi vermekten oldukça memnunuz. Yapılan bu etkinlikler sayesinde birçok katılımcı farklı konularda uzmanlardan detaylı bilgi alabiliyor ve daha sonra yapacakları projelerde bunları doğru şekilde kullanarak hem kendi firmalarına hem de ülkemize katkı sağlayabiliyor. Bundan dolayı ticari amaç güden etkinlerden ziyade bu tarz etkinliklere sponsor olmayı tercih ediyoruz.
Gelecekte Bilişim Konferansı’na gelen ziyaretçiler, standımızı ziyaret ettiklerinde güncel siber saldırılar hakkında bilgi aldılar, sıfırıncı gün ve değişen zararlı saldırılara karşı uçtan uca güvenlik sahibi olabilmek için atılması gereken adımları dinlediler, hem de en çok kullanılan hack yöntemi olan şifre hırsızlığı ile nasıl başa çıkabileceklerini öğrendiler. Ayrıca ödüllü ağ görünürlük aracımız ile de bir şirket ağında neler olup bittiğini en kolay nasıl anlamlandırabileceklerini gördüler.”
M3 Works Chief Entertainment Officer Erdem Genç konferansın Kurumsal Sponsoru olduklarını belirterek, “Konferansta Team Networking oturumu yaptığımız için sanırım dinleyicileri en iyi analiz edebilecek kurumlardan biriyiz. Organize ettiğimiz hızlı tanışma seansında 45 dakika içinde neredeyse tüm katılımcılar birbiri ile tanışma imkânı buldu. Bu sırada gördük ki tamamı sektörde çalışan profesyoneller, iş adamları ve kamu kuruluşu mensuplarıydı. Ayrıca bazı çok değerli okullardan öğrenciler de etkinliğe renk kattılar.
Konuşmacılar arasında sektörün yakından tanıdığı değerli isimler bulunuyordu. Bunun dışında daha önce hiçbir yerde dinleme fırsatı bulamadığımız özel isimlerle de karşılaşmak oldukça değerliydi. Özellikle Garaj Sepeti’nden Mehmet Çelikoğlu’nun yerinde tespit ve yorumlarından çok etkilendim.
Konuşmalar sonrasında gerçekleştirdiğimiz Body Percussion (vücut perküsyonu) seansında sektörün aslında farklı sesler, farklı renkler, farklı bileşenlerden oluşsa da aslında hepimizin aynı gemide olduğu, ülkece birlikte kalkınmamız gerektiği mesajını müzikle verdik. Burada da katılımcılar oldukça başarılıydı. Hatta etkinlik ortalamanın üzerinde bir başarı ve hızla gerçekleşince teknik ekipten hazırlıksız yakalananlar oldu. Böylece bir kez daha biz de konuşmacı ve katılımcıların çok yönlülüğünü teyit etmiş olduk.
Böylesine başarılı bir konferansa imza attığınız için tebrik eder bundan sonrakilerde başarılarınızın devamını dilerim.” değerlendirmelerini paylaştı.
İşNet’in Türkiye İş Bankası’nın iştiraki olarak, internet bankacılığının kullanımını yaygınlaştırmak ve internete bağlı müşteri sayısını artırmak amacı ile 1999 yılında kurulduğunu vurgulayan İşNet Genel Müdürü Mehmet F. Can konferansın Oturum Sponsoru olduklarını belirterek, “20 yıl boyunca teknolojinin ilerlemesine paralel olarak geliştirdiğimiz internet altyapısıyla farklı kurumlara da iletişim ve telekomünikasyon alanında çeşitli hizmetler sunarak yelpazemizi genişlettik. Müşteri odaklı yaklaşımımız ve donanımlı ekibimizle, her ölçekten şirkete; ses, veri merkezi, internet, sanal ağ-VPN ve uydu erişimi gibi altyapı hizmetlerimizin yanı sıra dijital çağa uygun olarak geliştirdiğimiz çözümleri sunmaya devam ediyoruz. Bu çözümler arasında 2013 yılı itibarıyla özel entegratör olarak NetteFatura markasıyla hizmet vermeye başladığımız; e-fatura, e-arşiv fatura, NetteArşiv sanal saklama platformu bulunuyor. Ayrıca TÜRMOB ile iş birliği kapsamında NetteFatura ile tam entegrasyon olanağı sunan LucaNet KOBİ Ticari Yazılımı ile KOBİ’lerimizin hayatını kolaylaştırıyoruz.
Dijital dönüşümün etkilerini hep birlikte deneyimlediğimiz son dönemde kurumlar uyum sağladıkları ölçüde verimliliklerini arttırıyor, büyüme sağlıyor ve artan rekabete karşı kendilerini güçlendiriyorlar. Ancak dijital dönüşüm kavramı, sağladığı avantajlarının yanında, özellikle artan dijital varlıklar sebebiyle gerek iç gerek dış tehditlere karşı firmaların en değerli varlığı olan “bilgi”ye yönelik riskleri de yanında getiriyor. Bu durumda, bilginin korunmasında; politika, prosedür ve çalışan farkındalığının mutlak surette ilgili uzman uygulama ve sistemlerle desteklenmesi gerekiyor. Bu noktada İşNet olarak sunduğumuz siber güvenlik hizmetlerimizin, önümüzdeki dönemde kilit rol oynayacağını düşünüyoruz. Siber güvenlik alanında yetkin uzman açığı ve kaotik teknoloji yönetimi gibi temel problemleri; bilgi güvenliği danışmanlığı ve yönetilen güvenlik hizmetleri sağlayıcısı olma perspektifimizle çözmeye gayret ediyoruz. Son dönemde ‘Güvenlik Operasyon Merkezi’ hizmetlerine ek olarak ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ kapsamında önemi gittikçe artan ‘Bilgi Güvenliği’ alanında da danışmanlık ve teknoloji çözümleri sağlamaya devam ediyoruz.
Tüm bunların yanı sıra sektör bağımsız rekabetçi pazar ortamları sebebiyle firmaların yatırım maliyetlerini düşürecekleri ve pazara giriş sürelerini kısaltacak olan çevik bulut ortamlarını tercih ettiklerini görüyoruz. İşNet olarak müşterilerimize sağlamış olduğumuz esnek bulut hizmetlerimiz ile veri merkezi yatırımı yapmaksızın kaliteli bulut hizmeti deneyimi sunuyoruz. Konusunda uzman insan kaynağımızla sağladığımız yönetilen ve profesyonel hizmetler ile müşterilerimizin dijital yolculuklarına rehberlik ediyoruz. Farklı lokasyonlarda bulunan veri merkezlerimizin yanı sıra, bulut hizmetlerimizde Türkiye İş Bankası ile ortak kullandığımız en üst seviye tam yedekli hata toleransına sahip 4.seviye (Tier IV) sertifikasına sahip Atlas Veri Merkezi’ni birincil veri merkezi olarak konumlandırıyoruz.
Gelişen teknoloji ile ihtiyaca yönelik yaptığımız yatırımların yanında, kapsamı günden güne artan katma değerli hizmetlerimizle müşterilerimizin iş verimliliğine en üst seviyede katkı sağlıyoruz. Önümüzdeki dönemde de kalitemizden ödün vermeden bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründeki atılımlarımızı sürdürerek, şirketlerin “dijital dönüşüm dostu” olma vizyonumuzla, robotik süreç otomasyon sistemi, nesnelerin interneti, siber güvenlik, bulut ve yapay zekâ alanındaki hizmetlerimize, inovatif, katma değeri yüksek çözümler eklemeye devam edeceğiz.” değerlendirmelerinde bulundu.
Technopc’nin bilişim teknolojilerine yönelik çözüm ve hizmetleri, kaliteli ve verimli bir şekilde yaygınlaştırarak uygulamak ilkesiyle, Yücel Elektronik tarafından 2006 yılında ‘Daha iyi teknolojik ürünler’ üretmek amacı ile kurulduğunu vurgulayan Technopc Kurucu Ortağı Murat Yücel konferansın Oturum Sponsoru olduklarını belirterek şu açıklamalarda bulundu: “Kurumsal şirketlere ve son kullanıcıya yönelik mini PC, tablet PC, masaüstü ve endüstriyel PC’ler, All In One bilgisayarlar ve sanallaştırma çözümleri sunan Technopc; yenilikçi, çevreci ve yüksek performanslı ürünleri ile farkını ortaya koyuyor. En son teknolojik Ar-Ge çalışmalarının ışığında katma değerli ve farklı ürünler sunmayı hedefliyor.
Neredeyse her meslek ve her iş kolu teknoloji ve bilişimden geçiyor. Bu nedenle ‘Gelecekte Bilişim Konferansı’ sektörün paydaşlarını bir araya getirerek çok önemli bir rol üstlendi. Türkiye’nin teknoloji çözümleri sunan köklü şirketlerinden biri olarak, her türlü gelişmeyi takip etmenin yanı sıra gelişimine katkı sunmaktan gurur duyan bizler için de bu etkinliğe destek vermek ve bir parçası olmak çok önemliydi.
Özellikle bizim gibi yerli teknoloji şirketlerinin globalde marka bilinirliğini artırması ve daha güçlü bir marka haline gelip ürün çeşitliliği ile yetkinliklerini daha iyi ifade etmesi gerektiğine inanıyoruz. Türk firmalarının da teknolojide, yerli ve global sektörde önemli roller üstlenebildiğini göstermek istiyoruz.”
“Her alanda büyük bir hızla hayatımıza giren, dijital dönüşüm sürecine ayak uydurmak ve yenilikleri takip ederek rakiplerden bir adım önde olmak, özellikle iş dünyası için kaçınılmaz bir hal aldı” diyerek sözlerine başlayan Kobikom CEO’su Orhan Kirman konferansın Oturum Sponsoru olduklarını belirtti ve “Her sektörde farklı yeniliklere yol açan dijital dönüşümden, en çok payını alan iletişim sektöründe faaliyet gösteren Kobikom Telekomünikasyon olarak, 2009 yılından bu yana BTK’dan almış olduğumuz STH, ISS ve AİH lisanslarımız ile işletmelere Yeni Nesil Haberleşme ve iletişim altyapısı sunuyoruz.
Sabit Telefon Hizmeti, 0850 Numara, Bulut Santral Hizmeti, İnternet Çözümleri, Toplu SMS ve Çağrı Merkezi Yazılım çözümleri ile İşletmelerin iletişim altyapısını dijitalleştirirken, tüm haberleşme ihtiyaçlarını %80’e varan daha uygun fiyatlarla tek noktadan karşılama imkânı sağlıyoruz.” açıklamalarında bulunarak Kobikom hakkında bilgi verdi.
Ajans Press Group Kurumsal İletişim Müdürü Tolga Topcu konferansın Destek Sponsoru olduklarını belirterek, “Medya takibinde 66 yıllık bilgi ve tecrübeyle sektörünün önde gelen kuruluşu konumunda bulunan Ajans Press Group, bünyesinde bulunan şirketlerle iş dünyasında nitelikle çözümler üretiyor.1953 yılından günümüze sektöre birçok ilkle ve yenilikle çıkan Ajans Press Group, medya takibinden kuryeye, sosyal medyadan araştırmaya Türkiye’nin her yerinde hizmet veriyor. İstanbul Üniversitesi Teknokent’inde tüm teknolojik altyapısını üreten firma, kurumların satış ve pazarlama kanallarında karşılarına çıkabilecek tüm zincirlerde paket bir hizmet sunuyor” açıklamalarında bulundu.
Dijifix Sosyal Medya Ajansı’ndan Enez Özen konferansın Destek Sponsoru olduklarını belirterek Dijifix’in faaliyet alanları hakkında bilgi verdi: “Dijifix 2015 Yılında kurulmuş bir Dijital Sosyal Medya ajansı. Marka dijital etkileşiminin ve marka bilinilirliğinin artması için markalara özel çözümler sunuyoruz. Sosyal Medya Hesap Yönetimi, Sosyal Medya Danışmanlığı, Dijital Strateji Yönetimi, Reklam ve Medya Planlama, Sosyal Sorumluluk Projeleri, Sosyal Medya Hesaplarının Onaylatılması hizmetlerini veriyoruz.”
SekizSekiz Yönetici Ortağı Ömer Türkmen konferansın Destek Sponsoru olmalarından dolayı memnuniyetlerini ifade ederek, “Yerli teknoloji şirketlerimizin özellikle operasyonel yetkinliklerini global seviyede iyileştirdiğine şahit oluyoruz. Bu gurur veren tablonun sürdürülebilirliğini sağlamak, güçlü bir marka ve iletişim stratejisi kurgulayıp hayata geçirmekle mümkün. Dijital gelecek, müşteri ve yeteneklerin ilgisini çekecek değer vaatleri oluşturan ve bunu her mecrada anlatan teknoloji şirketlerimizle gelecek. Bu doğrultuda teknoloji şirketlerimizi ‘Dijital İletişim ve Dijital Eğitim’ konularında desteklemeye devam ediyoruz.” açıklamalarında bulundu.
Comments are closed.