Yazar

Prof. Dr. Güner GÜRSOY

 

 

Aralık 2018

 

Yeni Teknolojiler ve Değişim

 

Geleceğe ilişkin yapılan uzgörülerde her zaman riskler vardır. Ancak “gelecekte değişim kaçınılmaz” söylemi asırlar boyu geçerliliğini koruyabilmiş ve koruyabilecek bir uzgörüdür. Ancak son zamanlardaki gözlemlerimiz değişimin, daha sık ve daha da büyük ölçeklerde gerçekleşmekte olduğu yönündedir. Oyun değiştiren yenilikçi ve yıkıcı teknolojiler, bu değişim sürecini daha da hızlandıran ve büyüten etkilerin başında gelmektedir. Son zamanlarda yazılan makalelerde ve yapılan araştırmalarda oyun değiştirici olarak Endüstri 4.0 öne çıkmaktadır. Almanya tarafından Çin ile rekabet stratejisi olarak geliştirilen ve işgücü maliyetlerini azaltarak verimliliği arttırmayı hedefleyen siber-fiziksel robotlara dayalı üretim konsepti geniş kitleler tarafından fikren satın alınmış ve daha da içeriği farklı alanlara yaygınlaştırılmış gözükmektedir. Özellikle nesnelerin interneti şimdiden ciddi donanım ve yazılım fırsatları sunarken, bunu blockchain, AR/VR, 3D yazıcılar, sensörler gibi diğer alternatif teknolojiler takip etmektedir.

Bu noktada sorulması gerekli olan temel soru; teknoloji bir ihtiyaçtan mı ortaya çıkmaktadır yoksa yeni teknolojiler yeni ihtiyaçları mı yaratmaktadır? Bu noktada yumurta-tavuk ikilemine atıf yaparak ilerlemek ve yeni teknolojilerin yeni iş modelleri ile uyumlu olarak eşleştirilmesi gerekliliğini vurgulamak çok daha faydalı olacaktır. Yeni çıkan ve çıkacak her türlü teknolojiyi algılamak ve kavramsal olarak konumlandırmak, bunlara ilişkin iş modellerini geliştirebilmek kadar önemlidir. Yeni teknolojiler moda kavramlara dönüşmeye başladıkça kavramsal olarak çok iyi anlaşılamadığına tanık olmaktayız. Bizler yeni teknolojileri öğrenmeyi, geliştirmeyi ve yönetmeyi aşağıdaki esaslar çerçevesinde sürekli kılmak durumundayız.

  1. Teknolojide Kavramsal Derinlik: Yeni teknolojilerin ne olduğu, hangi alanlarda uygulanabilir olduğu, güçlü ve zayıf yönleri net bir şekilde anlaşılmalı ve varsa uygulama örnekleri iyi irdelenmelidir. Teknolojinin teknik boyutu kadar iş modellerine uygulanabilirliğine ilişkin yenilikçi tanımlamalar ve kullanım alanları sorgulanmalıdır. Yeni teknolojiler geliştikçe, yeni tanımlanacak kavram ve konseptlerin içini tam doldurmak ve tam anlamak suretiyle kurumsal faydayı arttırabiliriz. Kavramların moda terimler haline gelip, uygun olmayan yer ve şekillerde kullanılması yeni teknolojilerin gelişiminde önemli bir engeldir.
  2. Teknolojiye Önyargısız Yaklaşım: Teknolojiye karşı oluşan olumlu veya olumsuz önyargılar uygulamaların ve yatırım tercihlerinin önünde en büyük engeldir. Teknoloji yeni olduğundan iyidir yaklaşımı genellenemeyeceği gibi, yeni teknolojileri yok saymak da yanlıştır. Yeni teknolojiler her zaman iyi ve bizim iş modellerimize uygun olmayabilir. Sırf yeni diye iyi ve bize uygun olduğu anlamına gelmeyebilir. Yeni teknolojinin gelişme süreci ve olgunluk düzeyi ile birlikte bu yeni teknolojinin uygulama alanına sağlayacağı faydaları ve buna karşın yaratacağı riskleri kapsamlı bir şekilde değerlendirmek önemlidir. Yeni teknolojileri içselleştirmeden yapılacak SWOT analizleri objektif olarak yeni teknolojinin bize sunabilecekleri olumlu ve olumsuz boyutlarını görmemizi sağlayacaktır.
  3. Yeni Teknolojiler Fırsat mı Tehdit mi?: KPMG’nin 2018 Üretim Raporu kapsamında şirket CEO’ları ile yapılan anketlerde CEO’ların %95’inin yıkıcı teknolojileri bir tehdit olarak değil de tam aksine fırsat olarak gördüklerini raporluyor. Dijitalleşme süreçlerinin yüksek maliyetlerine ve yapısal dönüşümlerin getirdiği sıkıntılara rağmen yeni teknolojiler şirketlere stratejik dönüşüm ve yeniden konumlanma imkanı sunmaktadır. Bu noktada teknoloji yönetimi ve değişim süreçlerinin uyumu başarı getirecektir. Uygulamaya geçireceğimiz her yeni teknolojiyi, aynı zamanda yönetsel fonksiyon ve süreçlerimizi de geliştirebilme fırsatı olarak görmemiz başarıyı pekiştirecektir.
  4. Yeni İş Modelleri Tanımlama: Strateji ve iş modellerinde inovasyon en az teknolojideki inovasyon kadar önemlidir. İş modellerindeki farklılaşma yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla artmakla birlikte, bazen de yeni iş model ihtiyaçları yeni teknolojilerin gelişimine yol açmaktadır. Ancak günümüz iş dünyasının temel yapısını oluşturan talep odaklı çekme ekonomisi müşteriye değer yaratabilmeye odaklanırken, aynı zamanda paylaşımcı ekonomiler gibi yeni konseptler de tartışılmaya devam edilmektedir. Yeni teknolojiler kullanarak yeni ürün(ler) geliştirebilme ve buna uyumlu yenilikçi iş modellerini sunabilme, şirketlerin sürdürülebilir ve kaliteli büyümeleri için hayati niteliktedir. Değer oluşturmaya dayalı tanımlanacak yeni iş modelleri, yeni teknolojilere dayalı yeni ürün geliştirme süreçleri üzerinde yapıcı baskı yaratacaktır.
  5. Teknolojide Birlikte Çalışabilirlik (interoperability): Yatırım değerlendirme sürecinde en önemli değerlendirme kriteri birlikte çalışabilirlik ilkesi olmalıdır. Yeni yatırım yapılacak teknolojik uygulamalar belirlenirken, geçmiş birikimleri ve sistemleri içselleştiren, aynı zamanda da gelecekteki olası teknolojik dönüşümleri hayata geçirmemize imkan verebilecek esnekliği sağlayanlar öne çıkarılmalıdır. Gelecek on yıllarımızda Endüstri 4.0’ın teknolojik uygulamalarımızda ve iş modellerimizde dönüşüme yol açacağı gerçeğinin farkında olarak bugünkü yatırımlarımızda buna uyumlu olanlara öncelik vermeliyiz. Çünkü bugün yaptığımız teknoloji yatırımının yaşam döngüsü, eski yatırımlarımıza göre çok daha kısalmıştır. Bu nedenle, gelecekteki dönüşümleri kolaylaştıracak “teknoloji yatırım stratejisi” esneklik ve çeviklik temin ederken, aynı zamanda da uzun vadeli maliyet avantajı sağlayabilecektir.
  6. Yüksek Teknoloji Ürün Geliştirme: Makro düzeyde ülke olarak rekabet gücümüzü farklı kılacak temel yapısal dönüşüm, yüksek teknoloji ürün gamımızı çeşitlendirmek ve arttırmak olacaktır. Türk şirketlerinin büyük çoğunluğunun KOBİ niteliğinde olması esneklik ve çeviklik sağlarken, aynı zamanda da uzun vadeli yatırımlar ile yüksek teknoloji ürün geliştirme süreçlerinde yetersizliklere yol açabilmektedir. Bu noktada Üniversite-Sanayi işbirlikleri, AR-GE eko sistemi, teknoloji kuluçka merkezleri, uluslararası sertifikasyon merkezleri, kataloglama ve patent ve telif haklarının korunması gibi çözümler devreye alınabilir. Hem yerli hem de uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek düzeyde, milli yüksek teknoloji ürün geliştirebilme yetkinliğimizi arttırabilmemiz, gelecek kuşaklara karşı temel yükümlülüğümüze dönüşmüştür.
  7. Yerli, Milli ve Uluslararası: Yüksek teknoloji ürün gamımızı arttırabilmek için teknolojiye hakim olmak kadar onu geliştirebilmek ve rekabetçi iş modellerine uyumlu uygulamalar ile yeni yüksek teknoloji ürünleri hayata geçirmek zorundayız. Bunun için fark yaratacak yerli tasarımlar kurgulamak suretiyle, milli üretim faktörlerimizi (doğal kaynaklar, iş gücü, sermaye girişimci) seferber de ederek, yüksek teknolojiye dayalı uluslararası markalar yaratmak durumundayız.
  8. AR-GE Kültürü ve Eko-Sistemi: Yüksek teknoloji ürün geliştirme birbirini besleyen alt sistemlerden oluşan eko-sistem olarak kurgulanması başarıyı beraberinde getirecektir. Özellikle kümelenmede arzu edilen başarı temin edilemediği için AR-GE tabanlı kümelenme teşvik edilmeli buna ilişkin mekanizmalar oluşturulmalıdır. Uluslararası sertifikasyon, kalite standartları, kataloglama alanlarına özellikle yatırım yapmalı ve bu alanlarda yapılacak yatırımlar devlet tarafından yüksek teşvik görmeye devam etmelidir. Birlikte çalışma kültürü ve yüksek maliyetli teknoloji yatırımlarında paylaşımcı ekonomi tabanlı ortak yatırım modelleri sorgulanmalı ve buna ilişkin OSB modeli tartışmaya açılmalıdır.
  9. Yeni Teknoloji Kuluçka Merkezleri: Farklı endüstri ve sistemlere yeni teknoloji tabanında yeni ürünler geliştirmeye odaklanmış start-up şirketlerinin ortak alanda sinerji yaratmasına imkan sağlayabilecek kuluçka merkezlerinin oluşturulması ve teşvik edilmesi yeni ürün geliştirme süreçlerine olumlu yansıyacaktır. Ortak öğrenme ve geliştirme platformu yaratacak bu merkezler farklı sektörel uygulamaları hayata geçirecektir.
  10. Veriye Dayalı Yönetim: Dijitalleşme sürecinin doğal bir yansıması olarak veriler artmakta ve büyük veri ile karşı karşıya kalmış durumdayız. Bunu bir fırsat olarak görmek ve yönetsel her türlü kararlarımızı veriye dayalı analizlere ve simülasyonlara dayandırmamız gerekmektedir. Özellikle anlık canlı (floating) veri ve tarihi veriyi entegre eden Artırılmış İstihbarat (Augmented Intelligence) konseptini teknoloji lugatlarımıza yavaş yavaş dahil ediyor olmamız lazım.
  11. 5G Teknolojisi: Sadece filmleri 3-5 sn. de indirebiliyor olmasının çok ötesinde tüm hayatımızı ve iş dinamiklerimizi network tabanlı veriye dayalı hale getirecek önemli bir oyun değiştirici teknoloji olarak yakında hayatımıza girecek. Böylece nesnelerin interneti (IoT), bulut, blockchain, siber güvenlik, büyük veri, yapay zeka ve AR/VR alanlarında pek çok yeni uygulamayı ve ürünleri görüyor olacağız.

Sonuç itibariyle yeni teknolojiler ve özellikle de bilişim teknolojileri, alışkanlıklarımızı farklılaştıracak yeni ürünleri ve uygulamaları bizimle tanıştırmaya artan hızla devam edecek. Bilişim Teknolojileri yöneticileri ve profesyonelleri olarak bu yeni teknolojileri çok boyutlu olarak konumlandırmak ve bunlar ile farklılaşabilmek için şimdiden yoğun bir arayış içinde olmalıyız. Teknolojik değişim her zaman olacak ve olmaya devam edecek ancak (1) bu değişimi algılama ve yönetebilme (2) doğru alanlara kısa zamanda uygulayabilme (3) farklı iş modellerini geliştirebilme yeterliliğimiz makro ve mikro düzeyde başarılarımızı belirleyecektir.